Filistinli Kardeşlerimiz İçin Dua Edelim!

ÜMMET

İslam hukukuna göre savaşta dikkat edilecek hususlar nelerdir? Peygamberimiz (s.a.s.) düşmanlarına nasıl muamele ederdi? Dünya’da nasıl bir vahşet yaşanıyor ve bu vahşete neden seyirci kalınıyor? Mazlum kardeşlerimiz için neler yapabiliriz? Osman Nuri Topbaş Hocaefendi anlatıyor...

Her medeniyet, kendi insan tipini yetiştirir. Bizim medeniyetimiz; Kurʼân ve Sünnet temelleri üzerinde inşâ edilen “İslâm medeniyeti”dir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-ʼin örnek şahsiyetinde sergilenmiş olan “fazîletler medeniyeti”dir.

Rahmet dîni İslâm, bütün haksızlık, gasp, tasallut ve işgallerin karşısında olmuştur. Fitne ve zulümlere mânî olmak için kaçınılmaz hâle gelmişse, harbe de izin vermiş, fakat ona rahmet ve fazîlet dolu bir hukuk nizâmı getirmiştir.

SAVAŞTA DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR NELERDİR?

Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş olan Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in bu husustaki tâlimatları son derece açık ve nettir:

“(Ey ümmetim! Savaş hâlinde iken bile);

  • Zulmetmeyiniz!
  • İşkence etmeyiniz!
  • Çocukları öldürmeyiniz!” (Müslim, Cihâd, 3; Ahmed, V, 352, 358)

“(Ey ümmetim! Savaş hâlinde iken bile);

  • Çocukları,
  • Mâbedlerine çekilip ibadetle meşgul olan kişileri,
  • Kadınları,
  • Yaşlıları ve
  • Savaş hârici işler için çalıştırılan kişileri öldürmeyiniz!
  • Kiliseleri yakıp yıkmayınız,
  • Ağaçları köklerinden kesmeyiniz!” (Bkz. Ahmed, I, 300; Buhârî, Cihâd, 148; Müslim, Cihâd, 24, 25…)

Yani harp edilecek olanlar, sadece İslâm askerlerine karşı savaşanlardır. Harbe katılmayan ve mukâvemet etmeyen sivillere dokunulamaz, onlar aslâ incitilemez.

DÜŞMANA BİLE MERHAMET

Rahmet Peygamberi Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- kendisine düşmanlık edenlere bile merhametle muâmele etmiştir. Oʼnun, düşmanını dahî kuşatan insânî yardımlarının sayısız misali vardır. Nitekim Bedir Harbi’nde müslümanlar erken gelip Bedir Kuyuları’nın bulunduğu mevkiye yerleşmiş, kuyu sularından istifâde için bir havuz teşkil etmişlerdi.

Kureyş ordusu gelince müslümanların havuzundan su içmek istediler. Pek çok sahâbînin îtirâzına rağmen Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Bırakınız içsinler!” buyurdu. Yani saatler sonra kılıç kılıca harbe tutuşacakları insanlara ikramda bulundu.

Bedir Gazvesiʼnde alınan esirlere gösterilen muâmele ise İslâm’ın insanlığa bakıştaki nezâket ve zarâfetinin ayrı bir tescili oldu.

Nitekim Bedir’den dönüşte Medîne’ye 150 kilometre mesafe vardı. Binek yetersizdi. Ashâb-ı kirâm; “Bunlar insanlıktaki eşimizdir.” diyerek zaman zaman develerinden indiler, esirleri bindirdiler. Peygamber Efendimizʼin tâlimâtıyla esirlere kendi yediklerinden yedirdiler, kendi giydiklerinden giydirdiler.

Ecdâdımız Osmanlı da, vaktiyle İspanya’da zulüm gören yahudîleri katliamdan kurtarıp gemilerle İstanbul’a getirmişti. İstanbul halkı da; “Bunlar zâlimlerin elinden kurtarılan mazlumlardır.” diyerek onlara sahip çıkmıştı.

Zâlim prenslerin zulmünden bunalan pek çok halk, Osmanlıʼyı kendi ülkelerine davet etmiş, fetihlerin önünü açmışlardı.

Tarihte bunun gibi sayısız fazîlet, insâniyet ve merhamet manzarası karşısında, birçok gayr-i müslim hidâyetle şereflendi.

Fakat tarih tekerrür etmeye devam ediyor. Bugün maalesef yeniden bir “câhiliye devri”ne dönüldü. Zira günümüz dünyasında maddî menfaatler uğruna haksızca istilâ edilen memleketler, işlenen cinâyetler, kanları emilerek sefâlete sürüklenen milyonlarca insanın içler acısı hâli; câhiliye devrindeki vahşet sahnelerini aratmıyor.

Bugünkü modern câhiliye de zulümden zulme koşuyor. Güçlüler, güçsüzleri acımasızca ezerek dehşetli bir gaddarlık manzarası sergiliyor. Çünkü insan, ilâhî hakîkatlerden uzaklaştıkça, insanlığını unutuyor. Vahyin terbiyesine sırt dönünce, vicdanı dumura uğramış “zalûm ve cehûl” bir varlığa dönüşerek, vahşet ve cinayette sırtlanlarla yarışa giriyor!..

Günümüzde zayıf ve güçsüzlere uygulanan vahşet, geçmişteki câhiliyeye rahmet okutacak cinsten!..

BU NASIL İNSANLIKTIR?

Bugün kendisini “hümanist” ve “medenî” gören, insan hak ve hürriyetlerinin güyâ sözcülüğünü yapanlar; savaşlarda, kadın, çocuk, ihtiyar, hasta ayırt etmeden sivillerin yaşadığı bölgeleri vîrâneye çevirmekten en ufak bir vicdan azâbı duymuyor. Savaştan, açlıktan, yokluktan ve zulümden kaçıp kendilerine sığınan mazlum mültecîlere, gaddarca muâmeleleri revâ görüyor. Hattâ onların deniz yolculuklarında boğulup ölmelerini istiyor. Nitekim Akdeniz âdeta bir mülteci kabristanı hâline geldi.

Bu nasıl insanlıktır, nasıl medeniyettir?

Nerede İslâmʼın fazîletler medeniyeti, nerede bugünkü sahte medeniyet!.. Bugünkü manzara, hak ile bâtılın farkını da açıkça ortaya koyuyor.

Bugün yeryüzündeki savaşları durdurabilecek imkâna sahip olan küresel güçler, zayıf ve mazlumun yanında durmak yerine, zâlimden yana olup ona sınırsız destek vermeye devam ediyorlar.

İşte dünyaya demokrasi, hürriyet ve medeniyet dersi vermeye kalkanların gerçek yüzü budur! Onların “hümanizm” ve “insan hakları” gibi süslü lâfları ise, ancak bir mavaldan ibarettir.

İşte bugün, vicdanları kurumuş, eli kanlı siyonistler tarafından, yıllarca kendi yurtlarında abluka altına alınarak âdeta bir “açık hava hapishanesi”nde yaşamaya mahkûm edilen milyonlarca Gazzeli müslüman, hayatta kalabilmek için zarurî olan su, gıda ve yakıttan, her türlü insanî yardımdan mahrum bırakılarak, karadan, denizden ve havadan bombardıman ediliyor, insanlık suçu işleniyor.

Daha dün kendilerinin soykırıma uğradığını söyleyerek mağduriyetten beslenen işgalci kitle, dünyanın gözleri önünde Gazzeli müslümanlara, bebek, çocuk, kadın, yaşlı demeden büyük bir katliam yapıyor. Hak, hukuk ve ahlâk tanımadan; evleri, hastahaneleri, mektepleri, ibadethaneleri yerle bir ediyor. Maksadına ulaşmak için her şeyi mubah görüyor. Yıllarca topraklarını gasbettiği Filistinli kardeşlerimize insanlık dışı muâmeleleri revâ görüyor. Orantısız bir güçle terör estiriyor, vahşet sergiliyor.

Belki bundan daha acı olanı da bu vahşetlere karşı sessiz kalınıyor, hattâ destek açıklamaları yapılıyor.

Velhâsıl dünya, en temel insan haklarının dahî ayaklar altına alındığı, yalnızca güçlülerin haklı sayıldığı “modern bir câhiliye devri” yaşıyor.

Zira zamanın, mekânın, hayat şartlarının ve dekorların değişmiş olması, insanın tabiatını değiştirmiyor. Bugünkü modern câhiliye insanı ile, 14 asır önceki bedevî câhiliye insanı arasında bir gardırop farkından başka ne var?

Unutmayalım ki Allah ve Rasûl’ünün âleme nizam, toplumlara huzur, insanlığa hayat veren ölçülerinden uzaklaşılan her devir, bir câhiliye devridir. İlâhî ve nebevî beyanlarla ıslah olmamış her asrın vahşetleri birbirine denktir…

FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZ İÇİN DUA EDELİM

Bugün başta Filistin/Gazze olmak üzere bütün mazlum coğrafyalardaki din kardeşlerimizin yürek dağlayan hâli, hepimizi vicdan muhâsebesine sevk etmelidir.

Bu kardeşlerimize yardım edecek hiçbir güç ve imkânımız yoksa, hiç olmazsa kurtuluşları için bilhassa seherlerde samimî gözyaşlarıyla duâlar edelim.

Rabbimiz, 2 milyarlık İslâm âlemine birlik-beraberlik, intibah/uyanış ve diriliş nasîb eylesin. Mazlum müslüman kardeşlerimizi de lûtf u keremiyle felâha/kurtuluşa erdirsin.

Âmîn!..

Kaynak: osmannuritopbas.com