Evladınızı Ateşten Koruyun!

Cemiyet Hayatımız

Bizler, elbette evladımızı istikbale hazırlamaya çalışacağız. Geleceğe dair planlar yapacağız; bunları ne kadar ciddiye aldıklarını takip edeceğiz. Ancak hepsinden önemlisi, evladın ebedî saadetini düşünmektir. Onların cehennem yakıtı olmamaları yönünde çaba harcamaktır.

Erhamü’r-râhimîn olan Yüce Mevlâ şöyle buyuruyor: “Ey îmân edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü; Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.”1

NEFSİNİ VE NESLİNİ ATEŞTEN KORU

Burada dikkat çeken ilk şey, böyle bir uyarının özellikle îman edenlere seslenilerek yapılmış olmasıdır. Sanki her birimize şöyle sesleniliyor; “Ey mü’min, nefsini ve neslini ateşten koru!” Tabiatıyla bu koruma, her birimizin hususi gayretleriyle ve toplum olarak birlikte alacağımız tedbirlerle mümkün olacaktır.

Âyette, işin ciddiyetini idrak etmemiz için ateşin şiddeti ve başındaki meleklerin haşmeti hatırlatılmıştır.

Bu âyet-i kerîme nâzil olduğunda ashâb-ı kirâm; “Yâ Rasûlallah! Kendimizi ateşten koruyabiliriz, ya ehlimizi nasıl koruyacağız?” diye sordular. Rasûlullah (s.a.v);

“Onlara Allah’a kul olmayı, itâat ve ibâdeti emredersiniz. Allah’a isyân etmekten ve günah işlemekten de sakındırırsınız. İşte bu onları korumaktır.”2 cevâbını verdiler.

Âyet-i kerîmeyi şöyle anlayabiliriz: Rabbimiz bizi ikaz ediyor. Kâfirler için hazırlanan ateşe,3 ilâhî îkazlara kulak asmayanların da maruz kalacağını haber veriyor. Fırsat elde iken bu azaptan korunmak üzere tedbirler alın, buyuruyor. Peygamberimiz (s.a.v) de bu tedbirlerin nelerden ibaret olacağını öğretiyor.

KIYAMET GÜNÜ EN ŞİDDETLİ AZABI ÇEKECEK OLANLAR

Buna göre hadîs-i şerîfin manasını şöyle açıklayabiliriz: Önce Allah’a kul olduğunuzu unutmayın. Kulluğun gereğini yerine getirin. Ki bunlar da, emirlerine uymak ve yasaklarından sakınmak sûretiyle Allah’a itaat etmektir. İbadetleri aynı şuurla îfâ etmektir. O’na isyan etmekten sakınmaktır; günahta ısrar etmemektir. Sözünüzün tesirli olması için bunları öncelikle kendiniz yapmalısınız. Ancak bundan sonra aynı esasları aile fertlerine öğretmeli, tatbik ederek alışmaları için sabırla takip etmelidir.

Hadîs-i şerîf aynı zamanda, bunu yapabilenlerin “yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten” korunmuş olacağı müjdesidir, diyebiliriz. Bunun aksi âyet-i kerîmede bildirilen akıbete adım adım yaklaşmak olur. Nitekim İslâm âlimleri; “Kıyamet günü en şiddetli azabı çekecek olanlar, ailesi ile ilgili sorumluluklarını yerine getirmeyenlerdir.” demişlerdir.

EVLADIMIZI KÖTÜ YOLLARDAN NASIL KORURUZ?

Âyet-i kerîme, emr-i bi’l-marufun aile fertlerinden ve yakın akrabadan başlamak üzere yapılması gereğine delalet eder. Bu îtibarla ortada İslâm’a aykırı bir durum varsa; bir emir açıkça çiğneniyorsa veya bir yasak ihlâl ediliyorsa bu, usûlü çerçevesinde düzeltilmelidir. Eğer evladımız, yanlış inanç, hal ve hareketleriyle cehennem yolunu tutmuşsa, yaptıklarının kendisini ebedî hüsrana götüreceğini anlatarak buna engel olmalıdır.

Bizler, elbette evladımızı istikbale hazırlamaya çalışacağız. Geleceğe dair planlar yapacağız; bunları ne kadar ciddiye aldıklarını takip edeceğiz. Ancak hepsinden önemlisi, evladın ebedî saadetini düşünmektir. Onların cehennem yakıtı olmamaları yönünde çaba harcamaktır.

Burada şunu belirtmek isteriz; “kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun” emri, namaz, oruç, zekât ve hac gibi günün/senenin belli zamanlarıyla mahdut ve mukayyet değildir. Bilakis müstemirdir; süreklilik arz eder. Dolayısıyla teyakkuz hâlini son nefese kadar muhafaza etmeyi gerektirir.

HEPİMİZ ÇOBANIZ VE GÜTTÜKLERİMİZDEN SORUMLUYUZ

Gençlerin nefsânî duygularını kamçılayarak onları mânevîyattan uzaklaştıran haricî tesirler ortada iken, hiçbirimiz “mahallede yangın varsa bana ne” deme lüksüne sahip değiliz. Hadîs-i şerîfte belirtildiği üzere “hepimiz çobanız ve güttüklerimizden sorumluyuz.”4 Ve sorumluluk alanlarımız birbiriyle iç içe. Ferdî anlamdaki mesuliyetimiz, cemiyet hayatından tamamen bağımsız ve alâkasız olmadığı gibi, sosyal hayatta giderilemeyen pürüzler de şahsî hayata tesir ediyor...

Diyebiliriz ki, bu âyet-i kerime her zaman gündemimizde olmalı, hatta gündemin ilk sırasında tutulmalıdır. Çünkü bize, dünya yolculuğunun ebedî hüsrana varan bir yürüyüş olmaması adına alınacak tedbirleri hatırlatıyor. Bunun için önce kendi yaşayışımıza bakmamızı, sonra aile fertlerinden başlamak üzere yakın çevremizle ilgilenmek gerektiğini bildiriyor.

Bu âyet-i kerîme ile onu açıklayan hadîs-i şerîf, gereğini tutanların ahireti için kurtuluş reçetesi, dünyaları için huzur kaynağıdır.

Dipnotlar: 1) Tahrîm sûresi, 66/6. 2) Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, XXVIII, 156. 3) Bkz; Bakara sûresi, 2/24; Âl-i İmrân sûresi, 3/131. 4) Bkz; Buhârî, Ahkâm, 1.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, 373. Sayı