Esirlere Güzel Muâmele Etmek

Sorularla İslam

Rasûl-i Ekrem -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz muhtelif tâlimat, tavsiye ve tatbikatlarıyla esirlere iyi davranılmasını istemiş, onlara eziyet ve işkence edilmesini yasaklamıştır. Kendisinden bilgi almak için bile esire baskı yapılmasının uygun olmadığına işaret etmiştir.[1]

İslâm hukukçuları da aç ve susuz bırakmak gibi esire eziyet etmenin doğru olmadığını ifade ederler. (Kâsânî, Bedâi‘u’s-Sanâi‘, 1406, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, VII, 120)

SAHÂBE EFENDİLERİMİZİN ESİRLERE MUÂMELESİ

Mus’ab bin Umeyr’in kardeşi Ebû Azîz, Bedir’de müşriklerin bayraktarlığını yapmıştı. Müslümanlara esir düştüğünde onlardan gördüğü şefkat ve merhameti şöyle anlatır:

“Bedir Savaşı’nda ben de esir düşmüş, Ensâr’dan bir topluluğa teslîm edilmiştim. Bedir’den dönerken, sabah ve akşam yemekleri geldiğinde ekmeği bana verirler, kendileri kuru hurma ile geçiştirirlerdi. Çünkü Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-, esirlere güzel muâmelede bulunmalarını tavsiye etmişti. Onlardan birinin eline bir ekmek parçası geçse hemen onu getirip bana verirdi. Ben hayâ eder o ekmek parçasını onlardan birine iâde ederdim, ancak o ekmeği tekrar bana verir, kesinlikle ona el sürmezdi.” (İbn-i Hişâm, II, 288; Heysemî, VI, 86)

Esirlerden Ebû’l-Âs bin Rebi ve Velid bin Velid de, kendilerine aynı şekilde muâmele edildiğini söylemişlerdir. Hattâ Kureyş esirlerinden Yezid’in haber verdiğine göre Medîne’ye gelirken, esirler hayvanlara binmiş, müslümanlar ise yaya yürümüşlerdir. (Vâkıdî, I, 119)

ESİRLER MİSAFİR EDİLİRDİ

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-, Bedir Gazvesi’nde ele geçirilen esirleri topluca bir yerde tutmamışlardır. Bunları ashâb-ı kirâma birer birer dağıtarak misafir etmelerini ve onlara ikramda bulunmalarını tavsiye buyurmuşlardır. (İbn-i Hişam, II, 288)

Bu esirler, yapılan istişâre neticesinde, fidye karşılığında serbest bırakıldılar. Okur-yazar olanların fidyesi ise Medîneli on çocuğa okuma-yazma öğretmekti. Böyle bir imkânı da olmayanlar, karşılıksız serbest bırakıldılar. (Ahmed, I, 247; Vâkıdî, I, 129; İbn-i Sa‘d, II, 22)

KARŞILIKSIZ SERBEST BIRAKILAN ESİRLER

Huneyn Gazvesi’nde Hevâzin kabilesinden çok sayıda esir ele geçirilmişti. Rasûl-i Ekrem -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Büsr bin Süfyân’a, esirler için elbise temin etmesini emrettiler. Büsr de satın aldığı elbiseleri esirlere giydirdi. Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-, esirler arasında bulunan süt hala ve süt teyzeleri hatırına öncelikle kendisinin ve Abdülmuttalip Oğulları’nın payına düşen esirleri serbest bıraktılar. Bunun üzerine ashâb-ı kirâm da hisselerine düşen esirleri fidye almaksızın salıverdiler. Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-, esirini karşılıksız bırakmak istemeyen müslümanlara fidyelerini bizzat kendisinin ödeyeceğini taahhüt ettiler. Bu şekilde 6.000 esir karşılıksız serbest bırakıldı. Ayrıca ganimet olarak alınan mallardan 24.000 deve, 40.000 koyun ve 4.000 ûkıyye (yaklaşık 500 kg.) gümüş iâde edildi. (İbn-i Hişâm, IV, 135; Vâkıdî, III, 943, 950-954)

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, daha pek çok savaşta aldıkları esirleri karşılıksız serbest bırakmışlardır.[2]

Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem-, muhtelif vesîlelerle esirleri serbest bırakmayı severlerdi. Meselâ Ramazan ayı girdiğinde bütün esirleri serbest bırakırlar, kendisinden bir şey isteyen herkese ihtiyâcını verirlerdi. (İbn-i Sa‘d, I, 377)

HAZRET-İ EBÛ BEKİR'İN MALINI EN ÇOK SARF ETTİĞİ ŞEY

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallahu anh- da malının çoğunu esir ve köleleri âzâd etme yolunda sarf etmişti. Servetini bu şekilde harcamasından hoşlanmayan babası Ebû Kuhâfe bir gün:

“–Oğlum, sen hep zayıf ve güçsüz köleleri satın alıp âzâd ediyorsun. Madem köle âzâd edeceksin, şöyle güçlü kuvvetli köleler satın al da tehlike ve kötülüklere karşı önünde durup seni muhâfaza etsinler.” demişti.

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallahu anh- ise şu muhteşem cevâbı verdi:

“–Babacığım, benim böyle davranmakta yegâne maksadım Allâh’ın rızâsını kazanmaktır. Ben onları âzâd etmekle ancak Allah katındaki mükâfâtı istiyorum!”

Hazret-i Ebû Bekir’in bu ve benzeri cömertliklerini medhetmek üzere şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:

“Malını Allah yolunda harcayıp O’na saygı duyarak haramlardan sakınan (takvâ sahibi olan ve), o en güzel kelimeyi (kelime-i tevhîdi) tasdik eden kimseyi Biz de en kolay yola muvaffak kılarız.” (el-Leyl, 5-7)[3]

Belirli bir hukukî düzenleme getirilerek, esir alınan kadınların iffet ve şahsiyetleri de emniyet altına alınmıştır. Dört Sünnî mezhebe göre, kölelik yolu ile hukukî bir statüye kavuşturulmadan önce esir alınan bir kadınla cinsî münâsebette bulunmak haramdır.[4]

Dipnotlar:  [1] Bkz. Ebû Dâvûd, Cihâd, 115; İbn-i Hişâm, II, 255; Vâkıdî, II, 514. [2] Bkz. Müslim, Cihâd, 132, 133; Ebû Dâvud, Itk, 2/3931; İbn-i Hişâm, IV, 32; Vâkıdî, II, 559, 560, 835; İbn-i Sa‘d, II, 88, 142-143. [3] İbn-i Hişâm, Sîretü’n-Nebî, I, 341; Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXX, 279 [el-Leyl, 5-7]; Süyûtî, Lübâbu’n-Nukûl, s. 257-258. [4] Ahmet Özel, “Esir” mad., DİA, XI, 385.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslâm, Erkam Yayınları