Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin (r.a.) Kabri Neden İstanbul’da?

Sahabiler

Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.) kimdir ve bu büyük sahabinin kabri neden İstanbul’da bulunuyor?

Ebû Eyyûb el-Ensârî radıyallahu anh’ın asıl adı Halid, künyesi Ebû Eyyûb’tur, Hazreç kabilesinin Neccar hanedanına mensubtıır. Medine’de yerleşen kabilelerin en ulusu, Neccar hanedanı idi. Rasûl-i Kibriyâ sallallahu aleyhi ve sellemin bu hanedana yakınlığı vardı.

Hz. Halid bu hanedanın başkanı idi. Akabe biatında bulunmuş, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin elini tutarak iman etmiş. Medine’ye dönüşünde aile fertlerini, yakınlarını ve bütün sevdiklerini imana davet ederek, hepsini Müsiüman etmişti. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin hicretinde bütün Neccar oğullarını toplamış, Rasûl-i Kibriya’yı istikbale çıkmıştı.

Herkes Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kendi evine inmesini isterken, Rasûl-i Kibriya deveyi kendi haline bırakın, buyurmuş, deve de Hz. Halid’in evine inmiş. Böylece bu şerefli misafire mihmandar olmak şerefi kendisine nasib olmuştu. Kendi evinde yedi ay kadar bir zaman Efendimizin hizmetinde bulundu.

Muhacirlerden Mus’ab bin Umeyr ile kardeş olmuş olan Hz. Ebû Eyyûb el-Ensâri Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin bütün gazalarına iştirak ederek hiç birinde onun yanından ayrılmamıştır.

Hanımı Ümmü Eyyûb da faziletli bir kadındı. Rasûl-i Kibriya Efendimize pek çok hizmeti vardır.

Hz. Ebû Eyyûb, Ukbe bin Amr’ın Mısır valiliği zamanında gaza için Mısır’a gitmiş ve bazı hadis-i şerifleri Ukbe bin Amr’dan dinlemiştir.

EBÛ EYYÛB EL-ENSÂRÎ’NİN (R.A.) KABRİ NEDEN İSTANBUL’DA?

Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethedileceğini müjdelemişti, bu müjdeye erebilmek için Hz. Muaviye Hicretin 52. yılında bir ordu hazırlayarak İstanbul’a gönderdi, bu orduya ashab-ı kirâmdan birçokları katıldığı gibi, Medine’den gelerek Ebû Eyyûb el-Ensarî de katıldı. Ordu İstanbul önüne vardığı sırada Ebû Eyyûb hastalandı, hastalığını ziyaret için başkumandan Yezid yanına vardı, teselli etti, duada bulundu.

Hz. Ebû Eyyûb ona şu vasiyeti yaptı. “Ben ölürsem beni burada bırakmayın, ordunun vardığı son hududa kadar götürün.” Ebû Eyyûb vefat edince, onu ordunun vardığı son hatta kadar götürüp defnettiler.

Ordu geri dönerken Yezid İstanbul’a elçi gönderip, Ebû Eyyûb’un kabrine dokundukları takdirde İslâm ülkelerindeki kiliselerin tahrib edileceğini ihtar etti, onlar da onun kabrine dokunmadılar. Hatta Hıristiyanlar onun yüzü suyu hürmetine felâketlerden kurtuluruz ümidiyle onu ziyaret ederlerdi.

İstanbul’un büyükler tarafından ihmal edilmemesinin sebeplerinden birisi de bu büyük zatın burada bulunmasındandır.

Hz. Ebû Eyyûb ashab-ı kirâmın büyüklerinden idi. Ashab arasında bir anlaşmazlık çıktığı vakit ona müracaat ederler, “Bu hususta Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem nasıl hareket ederdi,” diye ona sorarlardı.

Hz. Ebû Eyyûb hayatını Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerini tebliğ ile geçirmiştir. Son nefesinde bile bazı hadis-i şerifleri tebliğ ederek can vermiştir.

Hz. Ebû Eyyûb ahlâkî güzelliklerin hepsine sahipti, fazilette üstün dereceye yükselmişti. Peygamber Efendimize sallallahu aleyhi ve sellem sevgi ve muhabbette bir deniz gibi coşkundu, muhabbet dalgaları durmadan çalkalanırdı. Her hareketine ölçü olarak Rasûl-i Kibriyanın sünnetini alırdı. Sünnete uymayan hareketlerde olanları daima ikaz ederdi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber bütün gazalara iştirak ettiği için, seferde ve hazarda sünneti takib etmiş, ona göre yaşamıştı.

Allah kendisinden razı olsun. (Müstedrek, c. 3, s. 457, Eshabı kirâm, c. 4, s. 268)

Kaynak: İbrahim Koçaşlı, Sünen-i Ebî Davud ve Tercemesi, Erkam Yayınları