Dünyaya Aldanmamanın Yolu

İbadet Hayatımız

Dünyamız mahdut bir zamandır, ehemmiyet vermeye değmez. Lâkin «âhiretin tarlası» olduğu için azîz olsa gerektir… Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmaya vesîle olan bir dünya muhteremdir.

Dünyayı, âhiret saâdetini kazanmak için lûtfedilmiş çok kıymetli bir nîmet olarak gören Es‘ad Erbili Hazretleri şöyle buyurur:

“Kiracıların bir evden diğerine taşınırken bütün eşyâlarını beraberlerinde götürüp, sevdikleri mallardan hiçbir şeyi bırakmadıkları mâlûmdur. Hâl böyle iken, insanların, her şeye muhtaç oldukları kabir evine giderken sevdikleri eşyâlarından kısmen olsun bir şeyi beraberlerinde götürmemeleri (infâk edip kendilerinden önce âhirete göndermemeleri), gerçekten hayret verici bir durumdur.”[1]

“Dünyamız mahdut bir zamandır, ehemmiyet vermeye değmez. Lâkin «âhiretin tarlası» olduğu için azîz olsa gerektir… Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanmaya vesîle olan bir dünya muhteremdir. Cenâb-ı Bârî’nin katında da makbûldür. Aksi hâlde değildir.”[2]

EBEDİ SAADETİ KAZANMAK

“Zarurî iş ve ihtiyaçlar hâricinde lüzumsuz dünyevî meşgaleleri terk etmek lâzımdır. Çünkü fânî ve geçici dünyanın aldatıcı işlerinin peşinde koşmak, gölgeyi takip etmek gibidir. Gölgeye ulaşmak ise mümkün değildir. İnsan, azîz olan ömrünü bu yolda harcarsa, kendini aldatmış olur. Zira; “Rabbine dön!” emr-i celîline icâbet edince bütün gayretlerinin boşa gittiğini ve hakîkî vatan olan kabir için gereği gibi tedârikte bulunmadığını görür. Ebedî saâdeti kazanmak maksadıyla Âlemlerin Rabbi’nin yolunda gayret sarf edenler ise iki tarafı da kazanmış olurlar. Zira Cenâb-ı Hak dünyayı, âhiret niyetine göre verir. Hak Teâlâ bizi, sizi ve bütün kardeşlerimizi abes ile meşgul olmaktan muhâfaza buyursun! Bütün gayret ve himmetimizi, ebedî saâdeti elde etme yolunda harcamayı nasîb eylesin! Âmîn!”[3]

Es‘ad Efendi Hazretleri Şemsüddîn Sivâsî Hazretleri’nin gazeline yaptığı tahmîste şöyle buyurur:

Câhınla sakın Hâlık-ı âgâhı unutma!

Bağla kemer-i hizmeti Allâh’ı unutma!

Aldanma şu tahta sonraki çâhı unutma!

“Ey gâfil uyan rıhlet-i nâ-gâhı unutma!

Yol korkuludur korkusu çok râhı unutma!”

“Makam-mevki hırsına kapılarak her hâlini bilen Yaratıcı’yı sakın unutma! Devamlı kulların hizmetine koş, Allâh’ı unutma! Dünya hayatındaki tâc u tahta, makam ve mevkiye aldanıp sonundaki kuyuyu, yani mezarı unutma! Ey gâfil kendine gel ve ânî göçü, yani ansızın geliveren ölümü unutma! Ölüm yolu korkuludur, bu çok korkulu yolu unutma!”

Pür-nakş u nigârına gözüm bakma cihânın!

Zindân-ı belâya sokar âhir ten ü cânın.

Zevkinde bekā neş’esi yok dâr-ı fenânın,

“Bir oh demesine bugün aldanma cihânın,

Sonunda anın derdi ile âhı unutma!”

“Ey gözüm! Dünyanın câzibeli süs, nakış ve güzellerine bakıp da aldanma! Zira onlar sonunda hem bedenini hem de rûhunu belâ zindanına sokar! Bu fânî âlemin zevk u safâsında bekā/sonsuzluk lezzetinden eser yoktur. Dünyanın bugün seni sevindirip bir anlık «Oh!» dedirtmesine aldanma! Sonunda onun derdiyle «Âh!» edeceğini unutma! (Yani gelgeç sevdâlar ve anlık zevkler uğruna âhiretini ebedî bir azap faslına döndürme!)”[4]

[1] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 16, no: 5.

[2] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 103, no: 72.

[3] M. Es‘ad Efendi, a.g.e, s. 111-112, no: 82.

[4] M. Es‘ad Efendi, Dîvân, s. 198.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları