Din Kardeşliğinin Gereği Nedir?

ÜMMET

Bayramlar aslâ tatil günleri değildir. Bu mübârek günleri, zikirle, şükürle, Allah için yapılacak ikram ve ziyaretlerle ihyâ etmek gerekir.

Kurban; maldan ve candan fedâkârlık mânâsı taşıdığından, mühim bir infak ve merhamet telkinidir. Kurbanda kula düşen asıl kazanç da, onun ihtiyaç sahiplerine infak edilen kısmıdır. Şu hâdise, bu gerçeği ne güzel hülâsa eder:

Peygamber Efendimiz’in âilesi bir koyun kesmişlerdi. Birçok infaktan sonra Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ondan geriye ne kaldığını sordu. Âişe vâlidemiz:

“Sadece bir kürek kemiği kaldı.” dedi.

Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Desene (yâ Âişe), bir kürek kemiği hâriç hepsi bizim oldu!” buyurdular. (Tirmizî, Kıyâme, 33)

KURBAN ETİNİ ÜÇ KISMA AYIRMAK MÜSTEHABDIR

Kurban etini üç kısma ayırmak müstehabdır. Üçte birini fukarâya, üçte birini âileye, üçte birini de konu-komşuya, dost ve misâfirlere ikrâm etmelidir. Fakat âile efrâdı kalabalık olanlar, şâyet ihtiyaç varsa bütün kurbanı ev halkına bırakabilirler. Ancak bu durumda da birkaç fakire sadaka vermek, güzel görülmüştür.

SADAKA OLARAK DA KURBANLAR KESİLMELİ

Diğer taraftan, hâli vakti müsait olan mü’minler, vâcip kurbanlarını kendi beldelerinde kesmeli; lâkin kazâ, belâ ve hastalıkların def’i, Cenâb-ı Hakk’ın lûtfettiği nîmetlerin şükrü ve din kardeşlerine yardım elini uzatabilmek için, sadaka olarak da kurbanlar kesip dünyanın dört bir yanındaki muhtaçlara tevzî etmeye imkân nisbetinde gayret göstermelidirler. Zira bugün başta Afrika olmak üzere, açlık ve sefâletin kol gezdiği pek çok beldedeki nice Müslüman, İslâm kardeşliğinin bu müstesnâ tezâhürünü hasretle beklemekte, hattâ bu kardeşlerimizin bir kısmı, kurban vesîlesiyle yılda bir kez de olsa et yiyebilmenin hayalini kurmaktadır.

AFRİKALI BİR DOST: SİZLERİ BEKLEYEN ÇOK İNSANLAR VAR

Nitekim İstanbul’a ziyarete gelen bir Afrikalı dostumuz:

“İnanın bu kurban bayramında da sizleri bekleyen çok insan var.” diyerek, bizlere o muzdarip coğrafyadaki kardeşlerimizin çağrısını iletmiş ve din kardeşliği mes’ûliyetimizi yeniden hatırlatmıştı.

Müslüman, rûhunu inki­şâf ettirerek bütün mah­lû­kâ­ta huzur tevzî eden bir rahmet dergâhıdır. Dünyanın her yerindeki din kardeş­le­rini kendisine zimmetli bilen, diğergâm insandır. Bu mü­bârek günlerde bu hâlin en güzel göstergesi, gönlümü­zün ulaşabildiği her yerdeki kardeşlerimize kurban ve­sî­lesiyle bir bayram sevinci ya­şa­tabilmektir.

DİN KARDEŞLİĞİNİN GEREĞİNİ YERİNE GETİRELİM

Bu sebeple, bu mübârek günlerde rızâ-yı ilâhîyi üzerimize daha çok celbetmek için -bir parça kurban etiyle de olsa- yetim, kimsesiz, fakir ve muhtaçları, bilhassa da Afrika’da asrımız insanlığının zulüm ve vicdansızlığı sebebiyle mağdur olan milyonlarca din kardeşimizi, gönül dergâhımıza almaya gayret gösterelim, din kardeşliği hukukunun gereğini îfâ edelim.

Unutmayalım ki, bir annenin evlâdına olan şefkat ve merhametinden çok daha fazlasını ümmetine duyan Rahmet Peygamberi Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hem kendisi için hem de ümmetinden güç yetiremeyenler adına kurbanlar keserdi. (Ebû Dâvûd, Edâhî, 3-4/2792; İbn-i Sa’d, I, 249)

SAHÂBE-İ KİRAM YAŞASAYDI KURBANI NASIL ÎFÂ EDERLERDİ?

Düşünmek lâzım­dır ki nebevî terbiye ile yetişen sahâbe-i ki­râm bu devirde yaşa­saydı, kurban iba­detini nasıl da yük­sek bir fedâkârlık uf­kunda îfâ ederlerdi. Ümmetinden kurban kesemeyenler için Efendimiz’in gösterdiği o şefkat, merhamet ve cömertliği, bugün Ümmet-i Muhammed olarak bizler de -imkânlarımız dâhilinde- yaşamaya gayret etmeliyiz. Zira bu gayret, böyle merhametli bir Peygamber’e bizi ümmet kılan Allah Teâlâ’ya en güzel şükür ifâdelerimizden biri olacaktır.

Hak Teâlâ bizi dünyada Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mübârek izinden, âhirette de saâdet gölgesinden ayırmasın. Çünkü en büyük bayram; Efendimiz’in Hamd Sancağı altında toplanarak şefaatine nâil olmak bahtiyarlığıdır.

"KIYAMET GÜNÜ KÂFİRLER İÇİN KORKUNÇ BİR KURBAN BAYRAMIDIR"

Unutmayalım ki bu dünya, fedâkârlık diyarıdır. Bu fedâkârlığın mükâfâtı olarak Cenâb-ı Hak, biz kullarını Dâru’s-Selâm’a, yani saâdet ve selâmet yurdu olan Cennet’e dâvet etmektedir. Bu Cennet dâvetine liyâkat için de, fânî bayramları ebediyet bayramının sermâyesi kılabilme firâsetiyle yaşamamızı istemektedir. Zira Hazret-i Mevlânâ’nın buyurduğu gibi:

“Kıyamet günü; alacalı öküzler, yani kötü düşünceli kâfirler ve fâsıklar için korkunç bir kurban bayramıdır. O gün, öküzlere (yani Hak’tan uzak gâfillere) ölüm, mü’minlere ise bayram günüdür!”

Cenâb-ı Hak, kurbanlarımızı İbrahim -aleyhisselâm-’ın gönlündeki fedâkârlık, teslîmiyet, rızâ, takvâ ve muhabbetten hisse alarak kesebilmeyi, mazlum ve muhtaç din kardeşlerimize ikramlarda bulunarak onların gönüllerine de bayram huzuru tevzî edebilmeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin. Gerçek bayramların saâdet ve neşeleriyle milletimizin, vatanımızın ve bütün İslâm âleminin yüzünü güldürsün…

Âmîn!

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Kasım 2011, Sayı: 309.