Cemaat ve Tarikat Arasındaki Farklar Nelerdir?

Cemiyet Hayatımız

"Cemaat ayrı, tarikat ayrıdır" denir. Peki cemaat ve tarikat arasındaki farklar nelerdir?

Tasavvufta yanlış anlaşılan konulardan biri de, cemâat ve tarîkat kavramlarının iyi bilinmemesi ve karıştırılmasıdır. Bazı kişiler, içinde bulunduğu dinî grup tasavvufî özelliğini yitirip cemaate dönüştüğü halde hâlâ tasavvufî eğitim (tarîkat) içinde bulunduğunu zannetmektedirler.

TARİKATLERİN BAŞINDA İCAZETLİ ŞEYH, CEMAATLERİN BAŞINDA DİNİ LİDER

Tarîkatların başında silsilesi ve icâzetnâmesi olan bir şeyh bulunur. Cemaatlerin başında ise sadece dinî bir lider bulunur. Tarîkatlarda bazı eğitim usulleri vâsıtasıyla müridin belli manevî mertebelere ulaşması esastır. Cemaatlerde ise böyle manevî mertebeler yoktur.

TARİKATTE BİR FABRİKATÖR BİR ÇOBANDAN DERS DİNLEYEBİLİR

Kişi, cemaat içindeki hizmeti nispetinde cemaatte ön plana çıkar, yükselir. Tarîkatlarda bir fabrikatör, mânen kendisinden daha yukarıda olan bir çobanın karşısında diz çöküp onun sohbetini dinleyebilir. Cemaatlerde ise böyle durumlara pek rastlanmaz.

Aksine fabrikatör, o cemaate daha çok maddî yardım sağlayacağı için, hiyerarşik olarak cemaat içinde daha yukarıda olması muhtemeldir. Bir dinî grubun başında tasavvufî icâzetnâmesi olan bir şeyh yoksa, o grup tarikat değil, cemaattir. Böyle bir cemaatte seyr u sülûk denen tasavvufî eğitimden ve manevî ilerlemeden bahsetmek mümkün değildir. Ancak cemaat olarak hayırlı işler yapabilirler.

KURUMSALLAŞMA VE CEMAAT EGOSU

Şu da bir gerçektir ki tarikat olmayan veya zamanla tarikat özelliğini yitiren bazı cemaatler, mensuplarına cemaatten ayrılmanın vebâl olduğunu îmâ ederek gerçekte onlar için “yol kesici” olabilmektedirler.

Halbuki “Biz sadece cemaatiz, tasavufî eğitim almak isteyenler gerçek bir tarikat bulup bağlanabilir” diyebilselerdi, onların önünü açmış olurlardı. Ama cemaat taassubu (tutuculuğu) çoğu zaman bunu söylemeye engel olmaktadır. Bu cemaat taassubunun en önemli sebeplerinden biri de aşırı kurumsallaşma ve bu kurumsallaşmanın getirdiği cemaat egosudur. 

Câhil sûfîlerin hatalarından biri de gördükleri yalancı rüyaları veya müşâhedeleri gerçek zannederek doğru yoldan ayrılmalarıdır. Bu konuda Cüneyd-i Bağdâdî’nin bir müridinin cinler tarafından kandırılıp çöplükteyken kendisini Cennet bahçelerinde gibi hissettiğine dâir bir menkıbe ile benzer bazı örnekler daha önce “Rüya ve Müşâhede” bölümünde ele alındığı için tekrarına gerek görülmemiştir.

Kaynak:   Necdet Tosun, İrfan Bahçesi, İstanbul: Erkam Yayınları, 2014