Bu Yolda 'sohbet' Esas

İbadet Hayatımız

Mûsâ Efendi -kuddise sirruh- da: “Yolumuz sohbet yoludur!” buyurur ve sık sık sohbetin ehemmiyetinden bahsederdi.

Mûsâ Efendi Hazretleri, irşad faâliyetlerinin merkezine sohbeti yerleştirmişti. Hattâ âilesinden üç kişi bir araya gelse, onların fuzûlî konuşmalarına müsâade etmez; “Bir sohbeti hak ettik!” buyurarak sohbet yaparlardı. Hattâ hastahanede kaldıkları bir gecenin seherinde, refâkatçileriyle yaptıkları üç kişilik sohbet, unutulmaz hâtıralardan biri olmuştur.

Şöyle buyururlardı: “Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hazretleri, ashâb-ı kirâm hazarâtını Mescid-i Nebevî’de, Suffe denen mahalde sohbetleriyle tekâmül ettirmişlerdir. Muhammed Bahâuddîn Nakşibend ve emsâli pîrân hazarâtı, sohbete çok ehemmiyet vermişler, büyük velîler bu mânevî dershanelerde yetişmişlerdir.

Sohbetlerde çok sır var. Hem rûhânî bakımdan hem de zâhirî bilgi bakımından. Sohbete devam eden kimse, kendisi farkına varmadan, mânen ve rûhen terakkî ettiği gibi, birçok tarihî, ictimâî, fikrî, coğrafî, dînî ve dünyevî bilgiler de elde etmiş olur. Bu sohbetlerde kalem-kâğıt kullanılmaz ama, bu ulvî kelâmlar Cenâb-ı Hakk’ın izni ile hâfızada kalır.

SOHBET YAPILAN ZİKİR VE EVRADIN TAMAMLAYICISIDIR

Sohbet; ivazsız, garazsız, dünyevî bir menfaate müstenid olmayıp sırf Allah rızâsı için yapılırsa, melekler ve rûhâniyet de o toplantıya iştirak eder. Bu sohbetler, mü’minler arasındaki ülfet, samimiyet, sevgi ve muhabbeti kuvvetlendirir. Sohbetlere gelemeyenler, ne kadar derslerini de yapsalar, karşılıklı muhabbet olmuyor. Sâlikler gece evrâdlarına devam etmekle beraber, sohbetlerini de ihmâl etmemelidirler. «Sohbet, diğer yapılan zikir ve evrâdın mütemmimidir.» denilmektedir. Yani diğer ibâdetlerin tamamlayıcısı mânâsındadır.

Herhangi bir kimse, evrâdını muntazam yapmak şartıyla, ihlâs üzere mânevî sohbetlere devam ettiğinde, kalbinde dünyâ hattâ ukbâ sevgisi bile kalmaz, tek Mevlâ sevgisi yer alır. Mevlâ’yı seven, dürüst, istikâmet ehli olur, dînî ve dünyevî vecîbelerini yerine getirir. Zira sohbetlerde, dünya kiri ve muhabbeti gönülden çıkar. Onun yerini Allah ve Peygamber sevgisi doldurur. Orada bulunan kimseler, geldiğinde ne kadar yorgun ve neşesiz olsalar da, meclisten ayrıldıklarında ne yorgunlukları, ne de neşesizlikleri kalır. Çünkü gönlünden dünya kederi ve yorgunluğu çıkmış, yerine Allah ve Peygamber sevgisi yerleşmiştir. Dinçtir, huzurludur. Bir kalbe Mevlâ muhabbeti girdi mi, her şey tamamdır, elhamdülillâh!”[1]

MANEVİ SOHBETLERE GİTMEK NELER KAZANDIRIR?

İmam Hatip Lisesi’nde okuduğum yıllardı. Ahmed Can isimli güzel bir gönül insanı tanıdım. Pakistanlı idi. Sâmi Efendi Hazretleri’ne meftundu. Rahmetli babam Mûsâ Efendi -kuddise sirruh-’u da çok sever, yanından ayrılmak istemezdi. Türkiye’ye, Sâmi Efendi Hazretleri’ni ziyarete geldiğinde, bahçemizde bulunan misafirhanede kalırdı.

Gönlü öyle derin bir muhabbetle doluydu ki, sohbet olmadığı günlerde dahî Sâmi Efendi Hazretleri’ni görebilmek iştiyâkıyla yanıp tutuşur ve Hazret-i Pîr’in evinin etrafında dolaşır dururdu.

Velhâsıl, bütün Hak dostları ve sâlihler, sohbet meclislerine büyük bir ehemmiyet atfetmişler, evlâtlarının da bu mânevî menbâlardan kana kana içmesini arzu etmişlerdir. Zira mânevî sohbetlere îman heyecanı ve ibâdet vecdi içinde devam etmek, bir mü’min için en mühim âhiret sermâyelerinden biridir.

[1] Bkz. Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri, V, 46-47; VI, 64, 94-95; Allah Dostunun Dünyasından Hacı Mûsâ Topbaş Efendi ile Sohbetler, haz. Erkam Yayınları, s. 76.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Sohbet ve Adabı, Erkam Yayınları