Bu Savaşın Kaybedeni Hep Bölge Halkı

ÜMMET

Suriye’nin bütünlüğünü bir şekilde korumak isteyen kimi küresel ve bölgesel aktörlerle bunun aksi istikamette çalışanların çatışması olarak da görülen bu hesaplaşmadan kimin galip çıkacağını kestirmek güç

Düşürülen Rus uçağın ardından Ankara’nın Moskova ile bozulan ilişkilerini tamir etmesi ve sonrası süreçte yaşananlar Suriye’deki dengeleri bir hayli derinden etkiledi. Bunda şüphe yok. İlişkilerin tamir edilmesinin ardından Türkiye, kendi bütünlüğünü tehdit eden Suriye topraklarındaki DAİŞ ve PYD gibi terör unsurlarına karşı çok daha yoğun mücadele etme imkânı yakaladı.

Fırat Kalkanı Harekâtı ile Türkiye hem sınırındaki terör unsurlarını kısa bir sürede temizlendi,  hem de arkasında ABD’nin olduğundan şüphe duyulmayan, Türkiye-Suriye sınır hattı boyunca bir PKK/PYD koridoru oluşturma projesini de suya düşürmüş oldu. Bu durum ABD’deki bu projenin arkasındaki olan çevreleri rahatsız etse de bir şey yapamadılar. Neticede Türkiye, bölgedeki tüm aktörlerin mücadele ettiğini ileri sürdüğü, savaşır gibi yapıp savaşmadığı, dünyanın başına bela olan bir terör örgütünü çok kısa bir sürede çok ağır zayiat verdirmişti. Hem kendileri de istemiyor muydu Türkiye’yi DAİŞ ile daha etkin mücadele yapmaya!

TÜRKİYE-RUSYA-İRAN UZLAŞISI VE ABD

Bu bağlamda ABD’de rahatsızlık doğuran bir başka gelişme ise Türkiye, Rusya ve İran üçlüsü arasındaki Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması noktasında varılan uzlaşı. Suriye’nin geleceği konusunda farklı planları olan ABD yönetimi üzerindeki etkili çevreler bu uzlaşıdan rahatsızlık duyuyor ve bu uzlaşıyı bozmaya yönelik adımlar atıyorlar.

Bu çerçevede terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD'ye verilen açık destek, hatta terör örgütüne silah yardımında bulunulmaya devam edileceğinin basına sızması, Tel Abyat'ta bu örgütün Amerikan bayrağı çekmesine izin verilmesi, Ankara'ya verilen vaatlerle Menbiç'te Fırat Kalkanı'nın hızının kesilmesi bu uzlaşıdan duyulan rahatsızlığın yansımaları olarak okunuyor siyasi analizlerde.

Deyrizor'daki bombalama ile Moskova-Şam yönetimi arasının açılması, DAİŞ’e askeri destek verilmesi, Fırat Kalkanı'na katılmak istemesi, Türkiye'yi PYD ile birlikte Rakka operasyonuna çekmeye çalışması ABD'nin bu uzlaşıyı bozmak için attığı diğer adımlar olarak sıralanıyor.

Sonuç olarak küresel bir felakete doğru sürüklenen Suriye krizi her geçen gün biraz daha derinleşmekte, çok daha içinden çıkılmaz bir hal olmaya doğru yol almaktadır. Ne yazık ki durum hiç de umut verici değil. Suriye’nin bütünlüğünü bir şekilde korumak isteyen kimi küresel ve bölgesel aktörlerle bunun aksi istikamette çalışanların çatışması olarak da görülen bu hesaplaşmadan kimin galip çıkacağını kestirmek güç ancak kaybedenin bölge halkı olacağı muhakkak.

Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, 368. Sayı