Bu Hâle Erenler Allah Dostu Olur

Hikâyeler

İncitmeme ve incinmeme hususunda kalbî seviyemiz “Seni öldürmeye gelen, sende dirilsin.” düstûrunu gerçekleştirebilecek bir kıvamda olmalı. Bu anlamda insanlar arasında kendini bilenlerin belli edep sahibi insanlar olduğu belirtilir.

İbn-i Ömer -radıyallâhu anhümâ- anlatıyor:

“Bir adam Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e gelerek:

«–Hizmetçiyi ne kadar affedeyim?» diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz susup cevap vermedi. Adam tekrar:

«–Ey Allâh’ın Rasûlü! Hizmetçimi ne kadar affedeyim?» diye sordu.

Bu defâ Fahr-i Kâinât Efendimiz (kesretten kinâye olarak):

“–Her gün yetmiş defa affet!” cevabını verdi. (Ebu Dâvud, Edeb, 123-124/5164; Tirmizî, Birr, 31/1949)

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in dünyâya vedâ ânında, fem-i muhsinlerinden sâdır olan şu son sözleri ne kadar mânidardır:

“Namaz! Namaza dikkat ediniz! Mâlik olduğunuz (köleler, kadınlar ve çocuklar) hakkında Allâh’tan korkunuz!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 123)

Bir başka hadîs-i şerîfte Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyururlar:

“İnsanlara borç para veren cömert biri vardı. O kişi, hizmetçisine:

«–(Borç verdiğimiz) fakire (borcu almak için) varırsan (ödeme imkânı temin edememişse), ondan vazgeç ve onu affediver (alacağımızı hibe et)! Umarım Allâh da bizi affeder.» derdi.

Sonunda adam Allâh’a kavuştu ve Allâh da onu affetti.” (Buhârî, Enbiyâ, 54; Müslim, Müsâkât, 31)

BU HÂLE ERENLER ALLAH DOSTU OLUR

İşte bu, firâsettir. Bizim de böyle davranmamız için Âlemlerin Efendisi tarafından gönüllerimize takdim edilmiş yüce bir hâldir. Bu hâle erenler, Allâh dostu olurlar. Onun için hiçbir Allâh dostu, ahmak olmaz. Hiçbir ahmak da Hak dostluğuna yükselemez.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e bir kimse methedildiği zaman:

–Onun aklı nasıl?” buyururlardı.

Cenâb-ı Hak, âyet-i kerîmelerde sık sık:

“Akıl etmezler mi? Düşünmezler mi?” buyurur.

Yâni Allâh Teâlâ, kullarına, kalbe bağlı olarak aklı kullanmaları hususunda ısrar etmektedir.

En büyük firâset, istikbal bilmecesini çözmektir. Onu çözen kimse de artık hiçbir fânîden incinmez, hiç kimseyi de incitmez. Her hâdisedeki murâd-ı ilâhîyi ve ezel-ebed sırrını sezer. Hak rızâsına göre davranır.

Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri buyurur:

“Rabbine karşı dâima edebi muhâfaza et! Hâdiselerin, Cenâb-ı Hakk’ın takdîriyle meydana geldiğini unutma. Arada vâsıta olan ne varsa, sadece birer izâfî sebepten ibârettir.”

KENDİNİ BİLEN İNSANIN ÜÇ VASFI

Ehl-i gönül buyurur:

“İnsanlar arasında kendini bilenler, şu üç vasfa sahip olanlardır:

  1. Rüzgârı bile incitmeyenler,
  2. Kendi ad ve sıfatlarını söylemekten edeb edenler,
  3. Hâlık’ın mahlûkuna merhamet ve şefkat ile nazar edenler.”

Hâsılı incitmeme ve incinmeme hususunda kalbî seviyemiz: “Seni öldürmeye gelen, sende dirilsin.” düstûrunu gerçekleştirebilecek bir kıvamda olmalıdır.

Cenâb-ı Hak, bu yüksek hâli, yâni ince, zarif ve rakîk bir gönle sahip olabilmeyi cümlemize ihsân buyursun. Âmîn…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları