Boşanmadan Sonra Çocukların Bakımı (hıdâne)

Aile Hayatımız

“Çocuğu kucağına almak, onu besleyip terbiye etmek ve bağrına basmak” mânâlarına gelen Arapça “hıdâne” kelimesi, bir fıkıh terimi olarak; çocuğu bakıp gözetme hakkı olan kişinin, onu yanına alarak terbiye etmesidir.

Hıdânenin gâyesi; yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya bunaklık gibi bir sebeple kendiişlerini bizzet göremeyen kimsenin koruma altına alınması, onun bakım ve terbiye işinin belirli bir kişinin sorumluluğuna verilmesidir. Çocuğun bakım sorumluluğu, işlerini koruyup gözetmek, yeme-içme, giyim ve uyku düzenini sağlamak ve temizliğini yapmak gibi iş ve hizmetlerini içine alır. Bu mânâda bir çeşit “velâyet” olan hıdâneyi, “bakım ve terbiye velâyeti” olarak tarif etmek mümkündür.

HIDANEYİ EN GÜZEL YAPACAK KİMSE ANNEDİR

Hıdâne, sevgi, şefkat, merhamet ve sabır isteyen ve ahlâk, edeb ve fazilet çerçevesinde yürütülmesi gereken bir vazife olduğu için bu işi en güzel ve layıkıyla yapabilecek olan kimse “anne”dir. Zaten hıdâne sözünün kökü olan “hadn” kelimesi de “kadının çocuğu bağrına basması, kuşun yumurta ya da yavrularını kanatlarının altına alması”nı ifade eder. Bu durum, insan fıtratının da bir gereğidir. Hiçbir evlâdı, bir anne sevgisiyle kucaklayabilecek o şefkat ve merhameti gerektiği gibi sergileyebilecek ikinci bir şahıs yoktur.

Çocukların en az yedi yaşına kadar öz annenin bakım ve gözetiminde bulunması, onun hakkıdır. Kız veya erkek çocuklar, boşanma durumunda bile, bu yaşlarına kadar annesinin bakıp yetiştirmesine muhtaçtır. Annenin ölümü veya hıdâneye ehil bulunmadığı hâllerde bu hak, annenin annesine (nineye) geçer. Anne ve ninenin bulunmaması hâlinde, o çocuğu öz kızkardeşlerine bu hak devredilir. Çünkü onlar, dışarıdaki akrabalara göre, çocuğa daha yakındırlar. Daha sonra sırasıyla, teyze, (varsa) kızkardeşin kızları ve hala gelir.

Eğer bir çocuğun bakım ve terbiyesi için bu sıralanan kadınlardan hiçbirisi yoksa veya buna ehil değilse, bu hak, mahrem olan erkek hısımlara geçer. Bunlar da üç kısma ayrılır:

a) Baba, babanın babası…

b) Öz veya baba bir kardeş veya bunların aşağıya doğru erkek çocukları.

c) Öz veya baba bir amca ve bunların aşağıya doğru erkek çocukları.

BOŞANMADAN SONRA ÇOCUKLARIN BAKIMI

Çocukların bakımını yapacak kimselerde bulunması gereken birtakım ortak özellikler vardır. Bunlar; ergin (bâliğ) ve akıllı olmak, çocuğun terbiye ve bakımına gücü yetmek, ahlâken güvenilir olmak ve Müslüman olmaktır.

Bu vasıflara ek olarak hıdâneyi üstlenecek kadının, çocuğun mahrem hısımlarından (anne, kız kardeş ve teyze gibi) olması, çocuğa yabancı bir erkekle evli bulunmaması, çocuğa buğzedilen bir evde oturmaması ve çocuğun babası fakirse, bakımı yapacak kadının ücretsiz bu işi üstlenmesi gerekir.

Erkek çocuk; yeme-içme, giyim ve temizlik işlerini bir kadına muhtaç olmadan yapabilecek yaşa (tercihan 7 yaşına) gelinceye kadar, öncelikle anneye ve ondan sonraki kadınların bakımına muhtaçtır. Bazıları da bu yaşın 9 olduğunu söylemiştir. Bu yaştan sonra babasının terbiye ve bakımına girmesi daha sağlıklıdır.

Kız çocuğu açısından; anne ve ninesi, kız ergin (bâliğa) olana kadar bakımını üstlenme hakkına öncelikle sahiptir. Büluğ vaktinin gecikmesi ile bu durum, on beş yaşına kadar sarkabilir. Erginliğe eriştiği andan itibaren ise, daha çok korunmaya muhtaç olduğundan babanın bakım ve gözetiminde yetiştirilmesi daha doğrudur.

DUL ANNE VE BABANIN ÇOCUĞUNU HER GÜN GÖRME HAKKI VAR

Anne gözetiminde olduğu küçük yaşlarda babanın çocuğunu her gün görme hakkı olduğu gibi; baba gözetiminde olduğu zamanlarda da annenin çocuğunu her gün görme hakkı vardır. Bu süre, en çok haftada bir defaya çıkarılabilir. Bazı durumlarda çocuğun annesinin yanına götürülmesi, bazen de anne ve babanın çocuğun yanına gelmesi gerekir.

Özetleyecek olursak; İslâm, çocuğun bakım ve terbiyesini, anne-baba gibi en yakınlarından başlayarak en güvenilir ve mahrem akrabalarına bu sorumluluğu yüklemiş; ölüm ve boşanma hâllerinde çocukları kendi başlarına bırakmamıştır.

Bu yetiştirme esnasında çocukların maddî masrafının tamamı babaya yüklenmiş; ancak şefkat, bakım ve ilgiye muhtaç olduğu dönemlerin anne yanında geçmesine özen göstermiştir. Kadın, maddî bir külfetle yükümlü tutulmadığı gibi, çocuklar belli bir yaş ve olgunluğa ulaştıktan sonra, onların bakımı ile de sorumlu tutulmamıştır. Böylece kocası ölen veya boşanmış olan kadınlar, çocuk bakma külfeti bulunmadan tekrar hayata tutunabilecek, yeni âileler kurabileceklerdir. Bu da modern toplumların göz ardı ettiği, ancak İslâm’ın kadına vermiş olduğu büyük haklardan birisidir.

DUL ANNENİN ÜÇ ÇEŞİT MÂLİ HAKKI VAR

Dul anne, iddet süresi tamamlandıktan sonra, çocuğunu emzirmeye veya bakımını yapmaya devam ediyorsa, üç çeşit mâlî hakkı ortaya çıkmış olur:

a) Emzirme ücreti,

b) Bakım karşılığı ücret,

c) Çocuğun yeme-içme, giyim ve temizlik harcamalarını karşılamak üzere nafaka.

Kaynak: Melike Şahin, Şebnem Dergisi, 129. Sayı, Kasım 2015