Bir Sahabinin Hidayet Hikayesi

HİDAYET ÖYKÜLERİ

Meşhur Hatem-i Tai'nin kızı Seffane ve oğlu Adiyy bin Hatem'in İslam ile şereflenmesi ve Peygamber Efendimiz'in vefatından sonra gerçekleşen üç haberi...

Cömertliğiyle dillere destân olan Hâtim-i Tâî’nin oğlu Adiyy, hitâbeti kuvvetli, hazır cevap, şerefli, fazîletli ve cömert bir zât idi. Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Hicret’in dokuzuncu yılında Hazret-i Ali’yi, Tayy Kabîlesi’nin putu Füls’ü yıkmaya gönderdiğinde, Adiyy Şam’a kaçmıştı. Kızkardeşi Seffâne ise esirler arasında Medîne’ye getirilmişti.

Varlık Nûru Efendimiz, Seffâne’yi serbest bıraktı ve elbise, binek hayvanı ve yol azığı verip kavminden güvenilir bâzı kişilerin yanına katarak Şam’a gönderdi.

Adiyy bin Hâtim hâdisenin devâmını şöyle anlatır:

“Seffâne akıllı bir kadındı. Ona (Resûlullah’ı kastederek):

«–Şu zâtın durumu hakkındaki görüşün nedir?» diye sordum. Bana:

«–Vallâhi, senin hemen O’na katılmanı dilerim. Eğer gerçekten peygamberse, O’na tâbî olmakta başkalarının önüne geçmen, senin için bir fazîlet ve üstünlük olur. Bir hükümdarsa, O’nun sâyesinde Yemen’deki saltanatını kaybetmez, hor ve hakir bir duruma düşmezsin! Artık karar senindir!» dedi.

«–Vallâhi yerinde görüş budur! Ben bu zâta gideceğim. O bir yalancı ise (yalancılığı) bana zarar vermez. Eğer doğru ise söylediklerini dinler, kendisine tâbî olurum!» dedim ve Medîne’ye gittim.

Hazret-i Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-’ın yanında akrabâ, kadın ve çocuklarının bulunduğunu gördüğüm zaman anladım ki, O’nda ne Kisrâ’nın ne de Kayser’in saltanatı vardır.

HURMA LİFİNDEN MİNDER

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- elimden tuttu, beni evine götürdü. Giderken, düşkün ve yaşlı bir kadın O’nu yolda durdurdu ve ihtiyâcını arz etti. O da uzun bir süre ayakta durup kadıncağızın derdini dinledi ve meselesini halletti. Eve vardığımızda hurma lifinden doldurulmuş bir minder alıp bana ikrâm etti:

«–Bunun üzerine otur!» buyurdu.

Ben:

«–Hayır! Onun üzerine Sen otur!» dedim.

Resûlullah bana:

«–Hayır, sen oturacaksın!» buyurdu.

Minderin üzerine oturdum, Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise kuru yere oturdu. İçimden; «Vallâhi bu, hükümdar işi değildir!» dedim.

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Adiyy! Müslüman ol, selâmet bulursun.» deyince:

«–Benim dînim var.» dedim.

«–Senin dînini senden iyi biliyorum!» buyurdu.

«–Benim dînimi benden iyi mi biliyorsun?» dedim.

«–Evet! Sen Rekûsî[1] değil misin? Kavminin elde ettiği ganimetlerin dörtte birini yemiyor musun?» diye sordu.

«–Evet öyle.» dedim.

«–Aslında bu, dînine göre sana helâl değildir!» dedi ve daha fazla bir şey söylemedi. Resûlullah bunu söyleyince çok mahcup oldum! Kendisine:

«–Evet! Öyledir vallâhi!» dedim. O zaman anladım ki O, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir.

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, beni utandıran sözü bir daha tekrarlamadı. Sözlerine devamla:

«–Senin İslâm’a girmene mânî olan sebebi biliyorum. Sen; “Ona zayıflar, Arapların değer vermediği güçsüz kimseler tâbî oluyor.” diyorsun. Sen Hîre’yi bilir misin?» buyurdu.

«–Görmedim ama duydum.» dedim.

«–Canımı kudret elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, Allah bu dâvâyı tamamlayacak. Öyle ki tek başına bir kadın Hîre’den çıkarak gelip Allâh’ın evini tavâf edecek. Sonra Kisrâ bin Hürmüz’ün hazineleri fethedilecek!» buyurdu.

«–Kisrâ bin Hürmüz’ün mü?» diye sordum.

«–Evet Kisrâ bin Hürmüz’ün!» buyurdu. Sonra da:

«–Çok sürmez, dünya malı o kadar artacak ki, kimse tenezzül etmeyecek, malın zekâtını alacak kimse bulunamayacak!» buyurdu.

Müslüman olduğumda Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- çok sevindi, yüzünde büyük bir sürur müşâhede ettim. Ensâr’dan birinin evinde misâfir olarak kalmamı istedi. Sabah-akşam onun evine gidip gelmeye başladım. Hiçbir namaz vakti girmezdi ki, Resûlullah’ı özlemiş olmayayım!

ZEKAT VERİLECEK KİMSE BULUNAMADI

Yıllar sonra bu hâdiseyi anlatan Adiyy -radıyallâhu anh- der ki:

“Vallâhi bir kadının Hîre’den devesinin üzerinde korkmadan yola çıkıp şu Beytullâh’ı haccettiğini gördüm. Kisrâ’nın hazinelerini fethedenler arasında ben de vardım. Canımı kudret elinde bulunduran Allâh’a yemin ederim ki, Efendimiz’in söylediği sözlerin üçüncüsü de mutlaka olacaktır. Çünkü onu Resûlullah söyledi.”[2]

Resûlullah’ın -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bildirdiği üçüncü haber de vakti gelince tahakkuk etti. Halîfe Ömer bin Abdülaziz, zekât memurunu Afrika ülkelerine göndermişti. Memur, malları dağıtamadan geri getirdi. Çünkü zekât alacak kimse bulamamıştı. Bunun üzerine o da bu paralarla pek çok köle satın alıp âzâd etti.[3]

[1] Rekûsiyye: Hristiyanlık ile Sâbiîlik arasında, ikisinin karışımı bir din telâkkîsi.

[2] Bkz. Buhârî, Menâkıb, 25; Ahmed, IV, 257, 377-379; İbn-i Hişâm, IV, 246-249; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, V, 62; İbn-i Abdilber, el-İstîâb, Kâhire ts., III, 1057; İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, IV, 9.

[3] Saîd Ramazan el-Bûtî, Fıkhu’s-Sîre, Beyrut 1980, s. 434.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları

ADİYY BİN HATEM (R.A.) KİMDİR?

https://www.islamveihsan.com/adiyy-bin-hatem-r-a-kimdir.html