Bir Îman Âbidesi: Habbâb Bin Eret

Menkıbeler

Nebevî terbiye ile yetişen sahâbe-i kirâmın hayat tarzı bizler için eşsiz bir numûnedir. Onların âhiret yurdunu özleyişleri ve şehîd olma iştiyakları dillere destandır.

Allah Rasûlü’nün İslâm’a dâvet mektubunu, kelle uçurmaya hazır cellâtların arasından geçerek, kralların karşısında îman cesaretiyle okuyan genç sahâbîlerin gözünden dünya arzusu silinmiş, en küçük hücrelerine kadar bütün varlıklarını Allah ve Rasûlü’nün muhabbeti kaplamıştı. Efendimiz’e öyle yürekten bağlıydılar ki ucunda ölüm bulunan çok tehlikeli bir anda bile:

“Yâ Rasûlallâh! Sen nasıl dilersen o sûrette hareket et, bize emret, biz Sen’inle beraberiz. Sen’i gönderen Allah hakkı için, Sen denize girsen, biz de Sen’inle beraber gireriz, hiçbirimiz geri kalmayız!..” diyorlardı. (İbn-i Hişâm, II, 253-254)

ÇEKİLEN SIKINTILARIN SIRRI

Hazret-i Ömer (ra) hilâfeti döneminde, ilk müslümanlardan olan Habbâb bin Eret (ra) ile karşılaşmış ve ona:

“–Allah yolunda çektiğin işkenceleri biraz anlatır mısın?” demişti.

Bunun üzerine Hazret-i Habbâb:

“–Ey mü’minlerin emîri, sırtıma bak!” dedi.

Hazret-i Ömer onun sırtına bakınca:

“–Ömrümde böylesine harap edilmiş bir insan sırtı hiç görmemiştim.” diyerek hayretler içinde kaldı.

Habbâb sözlerine şöyle devam etti:

“–Kâfirler ateş yakarlar ve beni elbisesiz olarak korların üzerine yatırırlardı. Ateş, ancak sırtımdan eriyen yağlarla sönerdi.” (İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, II, 115)

İşte İslâm’ın ilk yıllarında müşrikler mü’minlere böyle işkence ederler, fakat yine de istedikleri küfür sözlerini söyletemezlerdi. Zira îman heyecanı, bütün dünyevî ıztırapları bertarâf ediyordu.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından 1, Erkam Yayınları, 2011