Ben Senin Kardeşinim!

Cemiyet Hayatımız

Müslüman beldesinde, sen bana, ben sana kardeş olmak zorundayız. Komşu komşuya, esnaf memura, sokak bahçeye, şehir ilçeye, ülke ülkeye kardeş olacak ki kıt’a kıt’aya bağlanabilsin! Mümkün mü? Nefs Allah’a, kalp Resûlullah’a teslim olursa mümkün. Nefs şehvete, kalp gaflete esir olursa nâ mümkün!

“Şükür!”de!,

“Çok şükür ki biz, karın deşicilerden değiliz!”

BİR TÜRKÜ SÖYLE

Sonra gönül sazın çalsın! Bir türkü söyle:

Gönlüm senin sevgin ile dolanda / Sevinçlerin hem sevincim olanda / Yüzün güle, diye, duâm coşanda / Hissederim kardeşinim ben senin. / Hissederim kardeşimsin sen benim.

Hâtırâna hasret ile dolanda / Tasan tasam, coşkun coşkum olanda / İki cihan sevincini umanda / Hissederim kardeşinim ben senin. / Hissederim kardeşimsin sen benim.

Unutmayıp hatırıma gelende / Mahzun yüzün sebebimle gülende / Gıyâbında hürmetle yâdedende / Hissederim kardeşinim ben senin. / Hissederim kardeşimsin sen benim.

Başına imtihan kuşu konanda / Kardeşinim yanındayım ben senin. / Yoluma imtihan taşı konanda / Kardeşimsin yanımdasın sen benim.

BAŞKA ÇARE YOK

Ve kabul et ki başka çâre yok! Müslüman beldesinde, sen bana, ben sana kardeş olmak zorundayız. Komşu komşuya, esnaf memura, sokak bahçeye, şehir ilçeye, ülke ülkeye kardeş olacak ki kıt’a kıt’aya bağlanabilsin! Mümkün mü? Nefs Allah’a, kalp Resûlullah’a teslim olursa mümkün. Nefs şehvete, kalp gaflete esir olursa nâ mümkün!

Hani aynı babadan olmuş, aynı anadan doğmuş kimselere kardeş diyorlar ya, bu durumda, bütün insanlığın Âdem ile Havva’dan ötürü kardeş olduğunu söylersek, tamam da Hâbil ile Kâbil kardeşlerin arasında geçen mevzû da malûm. O halde şunu rahatça diyebiliriz: Kardeş kelimesinin aslını bulabilmesi için, biyolojik ortaklık yeterli değil.

Kardeşin kardeşi boğazladığı bir zamanda, aklı başında herkes, insanın, kan kardeşliğinin de din kardeşliğinin de yol kardeşliğinin de evvelâ cân u gönülden adını söyleyebilmesi, sonra da yine cân u gönülden gereğini yerine getirebilmesi gerektiğini biliyor. O halde, yine herkes şu iki önemli soruyu kendine sormalı:

Kardeş miyim, karın deşici mi...?

Gardaş mıyım, garaz devşirici mi?

MÜ'MİNLER KARDEŞTİR

“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulun.1 Allah’tan korkun. Aranızı düzeltin.”2 Günah işlemekte ve düşmanlık yapmakta yardımlaşmayın.”3 buyuran, bizim Rabbimiz.

“Birbirinizle ilginizi kesmeyin, birbirinize sırt dönmeyin, kin tutmayın ve hased etmeyin. Ey Allah’ın kulları! Kardeş olun. Bir Müslümanın din kardeşini üç günden fazla terk edip küs durması helâl değildir.”4 buyuran, bizim Peygamberimiz.

“Her Pazartesi ve Perşembe günü ameller Allah’a arz olunur. Din kardeşi ile arasında düşmanlık bulunan kişi dışında, Allah’a şirk koşmayan her kulun günahları bağışlanır. Meleklere, siz şu iki kişiyi, birbiriyle barışıncaya kadar tehir edin, buyrulur”5 diyen, bizi, bu çok mühim hakikati hatırlatarak îkâz den, yine bizim Peygamberimiz!

Şimdi, bu buyrukları bir kenara atıp, aramıza şeytanın girmesine izin vereceğiz? Ya küsersek hemen barışacak, kırılırsak hemen affedecek, kırdıysak hemen özür dileyeceğiz ya da halkı kendi arasında tam kardeş olamayan koca koca devletlerin, şeytanın hizmetçiliğini yapmakta olanların attığı fitne tohumlarını nasıl da kapışmakta olduğunu, ibretle seyredeceğiz.

Sonra, durup soracağız: “Bu kardeş bildiklerimize ne oluyor ki, iyi işler yapmak istediğimizde, ayağımıza ilk onların çelmesi dolanıyor? Ne oluyor ki başarılarımızı ilk onlar kıskanıyor? Ne oluyor ki sözde mü’min olan biri, Müslüman kardeşine, meselâ ölüm büyüsü yapabilecek kadar ahmak ve düşman kesilebiliyor? Ne oluyor ki sözde Müslüman olan bir ülke, bir başka Müslüman ülkeye savaş açabiliyor? Hangi dinde, hangi îmanda var ki kardeşine kazık atmak? Hangi dinde var ki acep kardeşini satmak?”

VAKT-İ SEYİR

Sonra mı? Vakt-i seyir… Herkesin vicdan aynasında kardeşliğini seyretme zamanı! Zîrâ Hâbillerin azaldığı, Kâbillerin cirit attığı bir dünyada, ne yazık, kardeşin kardeşe ettiğini, kimse etmiyor. Dünya Müslümanlarının en büyük problemi, asıl düşmanlar her yandan saldırıp dururken, birbirine dost ve muhâfız olamamak, zaaflarından kurtulamamaktır.

Düşünün ki, birisi kaşını kaldırıp kasılıyor ve “Gitmedim!” diyor. Bilmiyor ki diğeri “Gelemesin yâ Rabbi! Ne olur gönderme!” diye, yana yana hep duâ ediyor. Kimileri hiç bilmiyor, kardeşliğin hakkını veremediği ve aslında istenmediği için gidemediğini.

Düşünün ki bir yerde, para ve müşteri memnûniyeti, Allah'ın Resûlü’nün sözünden daha önemli hâle geliyor. Biri de demiyor ki “Gelin ey kardeşlerim! Basit hesaplardan geçelim, bizi alıp yerin dibine koyduklarında vereceğimiz hesâbı düşünelim de zayıf, tutarsız ve anlamsız bir hareketin parçası olmayalım!”

DOĞRUSU NE?

Kardeş olmuşların en belirgin özelliği, düştüğünde birbirini kaldıran el, şaştığında birbirine doğru yolu gösteren rehber olmalarıdır. Şeytana uymuşların en belirgin özelliği ise şerli bir kaşık olup aka kara, sağlama hasta, câhile usta muamelesi yapmak ve ortalık karıştırmaktır. Allah gönül çorbamızı, öyle kaşıklardan muhafaza buyursun. Lâkin biz, kalleşlerin kalleşlikte birliğine mukâbil, sürekli dağınık ve sürekli ayrı olursak, nasıl kuvvet bulabiliriz?

Elbette uyanık, uyaran ve uyandıran olacağız! Uyuyanları uyandıracak, gevşeyenleri toparlayacağız. Düşmanın her türlü hîlesine mukâbil, kenetlenmiş kardeşler olacağız! Kuyu kazanın, oyun bozanın, azanın iltifatını değil, gardaşın, dostun, cânânın azarını seveceğiz! “Yılışık, bulaşık, sırnaşık dalkavuk takımının şerrinden, evvelâ sultanları, sonra da cümle Müslümanları koru yâ Rabbi!” diye duâ edeceğiz!

NASIL KARDEŞSİN?

Herkesi düşman görmekte de herkesi dost edinmekte de fıtrata terslik, tuhaflık ve eğrilik bulunur. Ne zaman Müslümanlar dostun, İslâma düşmanlık edenler de düşmanın olur, normali de sünnete uygun olanı da işte budur. Bunun için, mâdem ki keskin bakışlara ihtiyâcımız olacak, bizi kör edebilecek her türlü tuzaktan uzakta durmayı seçeceğiz!

Hayır! Kardeşimizi nefis mahkemelerinde yargılayıp îdam etmeyeceğiz! “Elini tutmuyor, üşümüş mü, terlemiş mi, titriyor mu bilmiyorsan, nasıl kardeşsin!?” diyecek, kendi nefsimizi hesaptan geçireceğiz!

Hem öyle ikide bir sitem eden nefsimize şunu belleteceğiz: “Çoğu insan için sen de sadece uzaktan sevmeye ve en fazla, içten içe duâ etmeye güç yetirebilen biri değil misin? Sen, evinin yolunu bilmiyorlar, derdine derman olmuyorlar diye kırıldığın kaç kardeşinin evinin adresini, gönlünün yarasını bilirsin? Verdiğinin karşılığını bile yalnızca Hak’tan ummak varken, veremediğine karşılık bekleyerek, neden hem kardeşine hem de nefsine zûlmedersin?”

Tüm bunları bir kenara koyup O’nun, “Özlüyorum!” buyurduğu kardeşleri olmalı değil miyiz?

Kardeş kardeşine kuyu eşemez / Karındaş gelip de karın deşemez!

De ki: Şükür! Çok şükür ki biz / Karın deşicilerden değiliz!

Dipnotlar: 1) Hucûrat, 10. 2) Enfâl, 1. 3) Mâide Sûresi, 2. 4) Buhârî, Edeb 57, 58, 62. 5) Müslim, Birr 36.

Kaynak: Neslihan Nur Türk, Altınoluk Dergisi, Sayı:377, Temmuz 2017