Beka-billah Ne Demek?

NE NEDİR?

Bekâ-billâh: Allah ile var olmak anlamına gelir.

BEKA-BİLLAH KELİMESİNE ÖRNEK

Zâhir ilmin fayda ve zararını bilmek isteyen, şerîatten ve şer’î ilimlerden taleb eyler. Bâtın ilminin fayda ve zararını, iniş ve çıkışlarını bilmek isteyen de, bir mürşid-i kâmile varıp onun terbiyesine girer, gönül kitabını okur. İhlâs ile seyr u sülûke çalışır. Tasavvuf ilminin daha ötesindeki hakîkat ilminin zevkine ve hâline ermek isteyense, mürşid-i kâmilin terbiyesinde bütün nefsânî sıfatlardan sıyrılarak, gönlündeki mâsivâyı yakar, böylece fenâ-fillâh ve

bekà-billâh mertebesine ulaşır.

*****

Gerçekten de can, cânânı tanıyıp ona râm olmak ve aşkıyla vuslata ermek için yegâne vesîledir. Burada cânân asıl gâye durumundadır. Ancak bunun aksine, bir kimse cânânını, kendi canına bir zevk ve saâdet dolayısıyla severse, o zaman kendisini sevmiş ve cânânı da bir vâsıta yapmış olur. Oysa cânân, bu canı aşıp fenâ-fillâh ve bekà-billâh sırlarına erebilmek için sevilir ki, bu sevdâda can düşünülmez. Zira cana meyil, maddenin esiri olmak demektir. Bunun içindir ki asıl olan, cânân yolunda canın fedâ olmasıdır.

Bu fedâ oluş, yani yokluk, gerçek mânâda ve ebedî olarak var olmaya bir vâsıta ve nişânedir ki Fuzûlî, bu münâsebetle kendinden ve fânî alâkalardan tamamen sıyrılarak şöyle demiştir:

Mezârum üzere koyman mil, eğer kûyunda can versem,

Koyun bir sâye düşsün üstüme ol serv-kàmetten

*****

Ehlullâh hazarâtı, şu gel-geç âlemden sıyrılarak fenâfillâh ve bekâ-billâh mertebelerine nâil olmayı en büyük devlet bilirler. O ârif kullar, dünyânın fânî lezzet ve alâkalarına aldanmazlar ve «ölmeden evvel ölünüz» sırrı ile sonsuzluk iklîmine kanat açarlar. Evvelâ: “Ölür ise ten ölür; canlar ölesi değil!” diyerek ten esaretinden kurtulur, gönül yolculuğuna devam ederler.

*****

Hazret-i Mevlânâ, fenâ-fillâh ve bekâ-billâh hâlinde ilâhî aşkla kavruluşunu ve rûhunda yanan bu ateşin ölümle bile sönmeyeceğini ne güzel ifâdelendirir:

“Vefâtımdan sonra benim kabrimi aç ve içimin ateşi sebebiyle kefenimden nasıl dumanlar yükseldiğini gör! Ölümü korkutucu kılan, şu ten kafesidir. Teni bir sedef gibi «aşk»la kırdığın zaman, ölümün bir inciye benzediğini sen de göreceksin!..”