Aşkını Seç ki Canına Hayat Versin

Hikâyeler

Kalbin, Allâh’tan başka hiçbir şeye “aşk” sayılacak bir derecede muhabbet beslemesi, aslında gerçek bir mümin olmak için uygun görülmez. Bu fânî aşklar, ilâhî aşka bir istasyon olduğu takdirde hoş görülür.

Hazreti Mevlânâ Mesnevî'de “Âşıklık ister nefsanî olsun, ister rûhânî olsun, sonunda bizi ötelere gö­türecek bir rehberdir.” (c.1, 111)

“O, ölümsüz olan, bâkî olan Allâh aşkını seç ki, o canına can katan mânâ şarabını sana lutfetsin, sana hayat versin.” (c.1, 219)

“Sen öyle büyük bir varlığın aşkını seç ki, bütün peygamberler, O’nun aşkıyla kudret ve kuvvet buldular, şeref ve saadete erdiler.” (c.1, 220)

Aşkın meşrû olan her türlüsü, insanı fedâkârlığa alıştırdığı ve benliğinden kurtardığı için muteberdir ve ayrıca insanın ulvîleşmesine de rehberlik eder.

FANİ AŞKLAR İLAHİ AŞKA İSTASYON OLMALI

Mal, evlad ve eşler; Allâh’ın sınırlarını tayin ettiği bir ölçü içinde ve Allâh için sevilirse, ulvî gâyelere ulaştıracak bir basamak; ilâhî vuslata erdirecek bir antrenman olur. Ancak Rabbimizin lutfettiği bu sevgiyi, nefsânî arzuların elinde oyuncak yapmak ve kalbinde büyütüp onu âdeta putlaştırmak da aslâ kabul edilemez. Geminin altında bulunan ve onun seyrü seferine yardımcı bulunan suyu; geminin içine taşımaya kalkmak, onun batışını hazırlamaktır.

Kalbin, Allâh’tan başka hiçbir şeye “aşk” sayılacak bir derecede muhabbet beslemesi, aslında gerçek bir mümin olmak için uygun görülmez. Bu fânî aşklar, ilâhî aşka bir istasyon olduğu takdirde hoş görülür. Kalp, Allâh’tan gayri bir varlıkla aşırı bir ünsiyet peydâ eder, ona muhabbetle takılıp kalır ve kalpte iyice kökleşip yerleşirse, bu, şirk olur. Âyet-i kerîmede:

“Hevâ ve hevesini ilâh edinen kimseyi gördün mü?” (el-Furkân, 43; ayrıca bk. el-Câsiye, 23) buyrulur.

KALBİ MUHABBETULLAH

İlâhî muhabbette bir zemin teşkil etmek ve kalbi muhabbetullâha istidâtlı kılmak husûsunda bir role sahip olan bu gibi mecâzî aşklarda, yahut şiddetli bağlılıklarda, en ziyâde mala ve evlada yönelik muhabbet tehlike teşkil ettiği için, Kur’ân-ı Kerim’de “Mallarınız ve evladınız, sizin için fitnedir…” (el-Enfâl, 28) buyrulmuştur.

Bu fitne tehlikesi, mal ve evlâda duyulan muhabbetteki meylin şiddeti ve istikrar ihtimalini gösteren bir durumdur. Yoksa gelip geçici bir istasyon olmak şartıyla meşrû hudutlar içerisinde mahlûka muhabbet câizdir. Hatta kalbin muhabbetullaha istidad yönünden bir antrenmanı (temrini) demek olduğundan hoş görülüp izin verilmiştir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları