Arş-ı Alaya Çıkan Salih Amel

Kıssâlar

Arş-ı alaya çıkan amel-i salih nedir?

Dâvûd-i Tâî Hazretleri’nin hizmetine bakan mürîdi bir gün ona:

“–Biraz et pişirdim; buyurmaz mısınız?” dedi ve üstâdının sükût etmesi üzerine eti getirdi.

Ancak Dâvûd-i Tâî -kuddise sirruh- önüne konan ete bakarak:

“–Falanca yetimlerden ne haber var evlâdım?” diye sordu.

Mürîd, durumlarının yerinde olmadığını izhâr sadedinde içini çekip:

“–Bildiğiniz gibi efendim!” dedi.

O büyük Hak dostu:

“–O hâlde bu eti onlara götürüver!” dedi.

Hazırladığı ikrâmı üstâdının yemesini arzu eden mürîd:

“–Efendim, siz de uzun zamandır et yemediniz!..” diye ısrar edecek oldu.

Fakat Dâvûd-i Tâî Hazretleri kabul etmeyip şöyle buyurdu:

Evlâdım! Bu eti ben yersem dışarı çıkar, fakat o yetimler yerse, Arş-ı Âlâya çıkar!..”

KISSADAN HİSSE:

Güneş için ısıtmamak nasıl imkânsız ise, yüksek rûhlar için de insanlara acımamak, ıztırap ve çileler karşısında duygusuz kalmak, öyle imkânsızdır. Merhamet, bütün âleme yaygın ilâhî bir cevherdir. Hak dostlarının yüreği ise, merhametin bitmez tükenmez hazînesidir. Onların nazarında nefsi besleyen fânî rağbet ve alâkaları bir kenara bırakıp rûhu besleyen güzel davranışlarla amellerini ebedîleştirenlerin elde edeceği kazanç, hem ebedî hem de daha güzeldir. İnsanın bu dünyâda elde edeceği en kıymetli kârlar da sadece böyle amel-i sâlihlerdir. Diğer kazançlar ise, tek tek geri verilen geçici emanetlerdir. Nitekim hadîs-i şerîfte buyrulur:

Rasûl-i Ekrem’in âilesi bir koyun kesmişlerdi. Birçok infaktan sonra Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ondan geriye ne kaldığını sordu. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-:

“–Sadece bir kürek kemiği kaldı.” dedi.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

Desene (yâ Âişe), bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu!” buyurdular. (Tirmizî, Kıyâme, 33)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İmandan İhsana Tasavvuf, Erkam Yayınları