Anne Baba Hakkı

Aile Hayatımız

Anne ve baba hakkı nedir? İslam'da anne ve baba hakkının önemi nedir? İslam anne ve babamıza nasıl davranmamız gerektiği hakkında bütün bilgileri bizlere sunuyor. Anne ve babaya hürmet bir mümine yakışan en güzel hareketlerden biridir. Bu sebeple evlatlara düşen en mühim görevlerden bir taneside anne ve baba hakkıdır.

Abdurrahman Câmî -kuddise sirruh- der ki:

“Ben annemi nasıl sevmem ki; o beni bir müddet cisminde, uzun bir zaman kucağında, ölünceye kadar da kalbinin şefkat köşesinde taşımıştır. Ona hürmetsizlik etmekten daha kötü bir şey olabilir mi?!..”

 Kul hakları içinde en mühim olanı, ana-baba hakkıdır. Allah ve Rasûlü’ne itaatten sonra ana-babaya itaat gelir. Çünkü anne-babamız, dünyaya geliş vesîlemiz ve velî-nîmetimizdir. Maddî ve mânevî hayatımızı inşâ eden müstesnâ şahsiyet mîmarlarımızdır. Dolayısıyla onların üzerimizdeki hakları sayıya gelmeyecek kadar çoktur.

Abdullah bin Mesʻûd -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:

«–Allâh’ın en çok beğendiği amel hangisidir?» diye sordum.

«–Vaktinde kılınan namazdır.» diye cevap verdi.

«–Sonra hangi ibadet gelir?» dedim.

«–Anne ve babaya iyilik ve itaat etmek.» buyurdu.

«–Daha sonra hangisi gelir?» diye sordum.

«–Allah yolunda cihâd etmek.» buyurdu.” (Buhârî, Mevâkît 5, Cihâd 1; Müslim, Îmân 137-139)

Cenâb-ı Hak, kendi rızâsını ana-babanın rızâsına bağlamıştır. Bu hakîkati Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle haber verir:

“Allah Teâlâ’nın rızâsı, anne ve babayı hoşnut ederek kazanılır. Allah Teâlâ’nın gazabı da anne ve babayı öfkelendirmek sûretiyle celbedilir.” (Tirmizî, Birr, 3/1899)

Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şu duâsı, bir mü’min için ne büyük bir bereket vesîlesidir:

“Ana-babasına iyilik edene ne mutlu! Allah Teâlâ onun ömrünü ziyâdeleştirsin!” (Heysemî, VIII, 137)

Hayâtın fırtınalarında bizlere bir toz konmasın diye bütün varlığını seferber etmiş olan anne ve babamızın hakkını ödeyebilmemiz, hiç mümkün müdür? Hadîs-i şerîfte bu hakîkate şöyle bir teşbihle dikkat çekilmektedir:

“Hiçbir evlât, babasının hakkını ödeyemez. Şayet onu köle olarak bulur ve satın alıp âzâd ederse, babalık hakkını (ancak o zaman) ödeyebilmiş olur.” (Müslim, İtk, 25; Ebû Dâvûd, Edeb, 119-120; Tirmizî, Birr, 8/1906)

Mevlânâ Hazretleri de bu hususta şöyle buyurur:

“Anne hakkına dikkat et! Onu başında tâc et! Zira anneler doğum sancısı çekmeselerdi, çocuklar dünyaya gelmeye yol bulamazlardı.”

Bu sebeple müslüman bir genç, Allah ve Rasûlüʼne itaatten sonra ana-babasına karşı hürmet, itaat ve gerekli hizmetlerle mükelleftir. Eğer uzak bir yerde yaşıyorsa, ana-babasını ziyaret edip gönüllerini almalı, duâlarını istemelidir. Onlara hizmet etmek, güzel söz söyleyip ikramda bulunmak, evlâtların en büyük vefâ borcudur. Bilhassa yaşlılık devrelerinde buna çok dikkat etmek îcâb eder. Yüce Rabbimiz, onlara karşı en ufak bir memnûniyetsizlik göstermeye bile müsâade etmemiştir.

Anne-babaya hizmette bulunmak, çok fazîletli bir amel-i sâlihtir. Bu fırsatı değerlendiremeyen kimseler, büyük bir kayıp içindedirler. Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- mühim bir îkaz ve ihtar mâhiyetinde şöyle buyurmuştur:

“Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimse perişan olsun, perişan olsun, perişan olsun!” (Müslim, Birr, 9, 10)

Anne-baba gayr-i müslim bile olsa, Cenâb-ı Hak onlarla iyi geçinmeyi, isteklerini yerine getirip gönüllerini hoş etmeyi emreder. Ancak, Allâh’a isyan sayılacak hususları bunun dışında tutar.[Lokman, 15.]

Hazret-i Ebû Bekir’in kızı Esmâ -radıyallâhu anhâ- şöyle anlatır:

“İslâm’ı kabul etmemiş olan annem, ziyaretime gelmişti. Peygamber Efendimiz’in görüşünü almak için:

«–Annem beni özleyip gelmiş. Ona iyi davranıp kendisiyle ilgileneyim mi?» diye sordum. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Evet, annene iyi davran!» buyurdu.” (Buhârî, Hibe 29, Edeb 7-8; Müslim, Zekât, 50)

Şunu unutmamak gerekir ki, kişi, anne-babasına nasıl muâmele ederse evlâtlarından da aynı muâmeleyi görür. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“…Babalarınıza iyilik edin ki, çocuklarınız da size iyilik etsinler…” buyurmuştur. (Hâkim, IV, 170/7258)

Anne-babasına karşı kötülük yapan ve kırıcı davranan gençlerin, yaşlanınca kendi evlâtları tarafından aynı muâmeleye tâbî tutulduğu, çok sık rastlanan bir ibret manzarasıdır.

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle nakleder:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e bir kişi geldi. Yanında da yaşlı bir zât vardı. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«–Ey filân! Yanındaki kimdir?» diye sordu. O kişi:

«–Babamdır.» cevabını verdi. Bunun üzerine Âlemlerin Fahr-i Ebedîsi şu îkazda bulundu:

«–Onun önünde yürüme, ondan evvel oturma, onu ismiyle çağırma ve ona hakâret ettirme!» (Heysemî, VIII, 137)

Velhâsıl, cennetin yolu anne-babanın rızâsından geçer. Cenâb-ı Hak cenneti sâliha annelerin ayakları altına sermiş, babayı da cennetin orta kapısı kılmıştır. Artık dileyen onları memnun etsin, dileyen de kırıp incitsin!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hakk'a Adanmış Gençlik , Erkam Yayınları