Amr Bin Leys ve İbretlik Kıssa

İbadet Hayatımız

Amr bin Leys öldükten sonra, onu rüyasında gören sâlih bir zât ve aralarında konuşma...

Horasan sultanı ve kahramanlarından Amr bin Leys öldükten sonra, sâlih bir zât onu rüyada gördü ve aralarında şu konuşma geçti:

“–Allah sana ne muâmelede bulundu?”

“–Allah beni affetti.”

“–Allah seni ne sebeple affetti? Hayatında nasıl bir amel işledin ki affa mazhar oldun?”

Bunun üzerine Amr bin Leys şöyle cevap verdi:

“–Günlerden bir gün yüksek bir tepeye çıkmıştım. Oradan askerlerime baktım. Onların çokluğu ve ihtişamını seyredince;

«–Keşke Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- zamanında vâkî olan gazvelere ordumla beraber iştirâk edip de O’nun uğrunda fedâ-yı cân eyleyen bahtiyarlardan olabilseydim…» diye hislendim.

İşte bu niyet ve iştiyâkımdaki ihlâs sebebiyle yüce Allah, bana rahmetiyle muâmele ederek günahlarımı bağışladı ve beni sonsuz nimetleriyle mükâfatlandırdı.” (Kadı Iyâz, Şifâ, II, 28-29)

Cenâb-ı Hak, insanı Zâtına kulluk etmesi için yaratmıştır.

Ancak bu kulluk; samîm-i kalpten gelirse, hâlis ve muhlis bir şekilde, yalnızca Allah için yapılırsa makbul olur.

Zira tevhid, asla ortaklığı kabul etmez.

Cenâb-ı Hak buyurur:

“…(Her türlü şirk ve gösterişten uzak durup) ibâdet ve tâati yalnız Allâh’a has kılarak O’na kulluk et!..” (ez-Zümer, 2)

Cenâb-ı Hak; şirki, yani Zâtına ortak koşulmasını, tevbe edilmediği takdirde asla affetmeyeceğini buyurmuştur.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de; «sâlih amelleri Allah’tan başka fânî varlıklara da göstermek ve duyurmak, onların da övgü ve alkışlarına tâlip olmak» diye tarif edebileceğimiz «riyâ»gizli şirk olarak vasfetmiş ve îkaz buyurmuştur.

Meselâ yaptırdığı cami ve benzeri hayrâta henüz hayattayken kendi adını vermesi, kişiyi böyle bir tehlikeye götürebilir.

Ancak;

Vefâtından sonra evlâtları merhum büyüklerinin ismini koyabilirler. Böyle yapılması, hayır duâya vesile ve hayra teşvik edici olur.

Cenâb-ı Hak, kalplerin içindeki en gizli niyet ve duyguları dahî bilir. O, kullarının niyetlerinin samimiyet ve ihlâsını en iyi bilendir. Bu sebeple;

“Mü’minin niyeti, amelinden hayırlıdır.” buyurulmuştur. (Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, II, 194)

Yani bir mü’min, niyetini tashih ve ıslah etmeye, kalbini âdetâ rafine etmeye büyük gayret göstermelidir. Eğer kalbinde samimiyete ulaşabilirse, amellerinde meydana gelebilecek beşeriyet îcâbı kusurları, Cenâb-ı Hakk’ın affetmesi umulur.

Bu hakikati ifade için Fahr-i
Kâinât Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Allah, sizin sûretlerinize (dış görüntünüze) ve mallarınıza bakmaz! Fakat sizin (ihlâs ve takvâ bakımından) kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr, 34)

Yani kalp düzgünse, niyet hâlis ise, Cenâb-ı Hak; azları çok eyler, gayretlere ve ecirlere bereket nasîb eyler. İmkânsız gibi görülen zor zamanlarda, Cenâb-ı Hakk’ın yardımı, kulun imdâdına yetişir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Eylül, Sayı: 187