Allah'ın İkram Ettiği Kıymetli Zamanlar

İbadet Hayatımız

Üç ayları ve bilhassa Ramazân-ı şerîfi idrâk edenler, O’nu ikrâm eden Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına erişirlerse; onlara yaşadıkları her zaman dilimi, Ramazân-ı şerif gibi, rahmet ve bereket, feyiz ve rûhâniyet dolu olur.

Rahmân ve Rahîm olan Cenâb-ı Hak; kullarının imdâdına yetişmiş ve çeşitli zaman dilimleri içinde, hulûlüyle müşerref olduğumuz üç aylar gibi; «lütuf zamanları» takdir etmiştir. İmtihan dünyasında, kullarına âdetâ âhireti hatırlatıcı, duygulu, rûhânî davetiyeler göndermiştir.

Bu mânâda;

Üç aylar; nefsin enâniyetinden, gurur ve kibrinden de arınma mevsimidir.

Çeşitli meslek erbapları; zaman zaman seminerler yaparlar, kamplara çekilirler. O günler boyunca, başka işlerini bir kenara bırakırlar. Böylece hayatın günlük akışı içinde fırsat bulamadıkları hususlara teksif olur; okur, dinler ve öğrenirler. Kendilerini tazelerler.

Sporcular için de mühim bir müsabakadan evvel, kamp tertip edilir ve ihtilâttan men kararı alınır. Böylece kuvvet ve gayretlerinin teksif olması, alâkalarının hayhuya dağılmaması temin edilmiş olur.

Ebediyet yolcusu olan mü’minler de ibâdet hayatları için, böyle zaman dilimlerine ihtiyaç duyarlar. Mübârek zamanlar; heyecanları tazeler, iştiyâkı artırır, cemiyette meydana gelen müşterek hissiyat ile, kulluk hayatında yeniden bir intizam sağlanmış olur.

Rabbimiz, bizlerden sadece üç aylarda değil her zaman kulluk istemektedir. Lâkin kullarına, böyle mânevî kamp ve teksif zamanları lutfederek; onları bütün hayatlarını takvâ şuuruna yükseltmeleri için yardımda bulunmaktadır.

Aksi takdirde; üç aylardan sonra terk etmek düşüncesiyle, sadece üç aylarda birkaç sâlih amel işlemenin pek bir faydası olmaz.

Zâhirî ve bâtınî haramları da sadece üç aylarda terk etmek de edeben güzel olsa da asla kâfî değildir. Takvâyı ömre yaymak, bütün hayatı Allâh’ın istediği istikamette tanzim etmek, kulluğun muktezâsıdır.

Hazret-i Mevlânâ ibâdetlerin mânevî özünü idrâk etmenin ehemmiyetini ifade sadedinde şöyle der:

“Hacca gidenler, orada Kâbe’nin sahibini arasınlar. O’nu bulduktan sonra Kâbe’yi her yerde bulabilirler.”

Bu ifadeyi şöyle genişletebiliriz:

Üç ayları ve bilhassa Ramazân-ı şerîfi idrâk edenler, O’nu ikrâm eden Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına erişirlerse; onlara yaşadıkları her zaman dilimi, Ramazân-ı şerif gibi, rahmet ve bereket, feyiz ve rûhâniyet dolu olur.

Namazı huşû ile kılanlar; eğer bedenleriyle kıbleye yöneldikleri gibi, kalpleriyle de Hakk’a teveccüh edebilirlerse, namazlarının dışında da dâimâ zikr-i ilâhî içinde yaşarlar.

Yâ Rab lutfeyle!..

Yâ Rabbî!.. Bizleri, zâhirî ve bâtınî (açık ve gizli) emirlerini yerine getirenlerden eyle!.. Kalplerimizi kibir ve gurur gibi çirkin ve âkıbeti hazin duygulardan temizle!.. Îman, ihlâs, sıdk ve tevâzu gibi güzel hasletlerle bizleri tezyîn eyle!.. Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2017 Ay: Mayıs Sayı: 147