“Allah’a Şükreden Bir Kul Olmayayım mı?” Hadisi

HADİSLER

Peygamberimiz (s.a.s.) neden çok şükrederdi? “Şükreden bir kul olmayı istemeyeyim mi?” hadisini nasıl anlamalıyız?

Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, gece ayakları şişinceye kadar namazı kılardı. Âişe diyor ki kendisine:

- Niçin böyle yapıyorsun (neden bu kadar meşakkate katlanıyorsun) ey Allah’ın Resûlü? Oysa Allah senin geçmiş ve gelecek hatalarını bağışlamıştır, dedim.

- “Şükreden bir kul olmayı istemeyeyim mi?” buyurdu. (Buhârî, Tefsîru sûre (48), 2; Müslim, Münâfikîn 81. Ayrıca bk. Buhârî, Teheccüd 6, Rikak 20; Müslim, Münâfikîn 79-80; Tirmizî, Salât 187; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl 17; İbni Mâce, İkâme 200)

Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Resûl-i Ekrem Efendimiz, geçmiş ve gelecek hataları kendisine bağışlanmış bir peygamberdir. Zaten peygamberler kasdî olarak günah işlemezler. Onların hataları ya evlâ olanı terketmekten ya da zelle denilen yanılgıdan ibarettir. Buna rağmen geceleri teheccüd namazı kılmak için gösterdiği iştiyak ve arzu mübârek ayaklarının şişmesine sebep olacak dereceye varırdı. Âişe vâlidemiz onun bu durumunu biraz garipsemiş ve bu tavrının sebebini sormuştur. Efendimiz, sadece bağışlanmak maksadıyla ibadet edilmeyeceğini, şükür için de kulluk gerektiğini açıklamış ve “Allah’ın bana lutfettiği bunca nimete, bağış ve mağfirete şükretmeyeyim mi?” buyurmuştur. Bu açıklamasıyla Sevgili Peygamberimiz:

“Geçmiş ve geleceğin bağışlanmış olması, kulluğu azaltmaya değil, aksine teşekkürü arttırmaya vesile kılınmalıdır” demek istemiştir.

Hz. Ali’ye nisbet edilen bir söz vardır. Demiştir ki:

“Bir grup insan bir şeyler umarak kulluk yapar; bu tüccar kulluğudur. Bir grup insan da korkudan dolayı kulluk yapar; bu da köle kulluğudur. Bir grup insan da vardır ki şükür olsun diye kulluk yapar; işte bu, tüm duygulardan yakasını kurtarmış seçkin kimselerin kulluğudur.”

ŞÜKREDEN BİR KUL

Kulun Allah’a şükretmesi, Allah’ın nimet ve ihsanlarını itiraf ederek O’na övgüde bulunmak ve kulluğa devam etmekle olur. Her nimete şükür gerekir. O halde insan, kulluğa devam ile şükrünü ve Allah’a yakınlığını artırır.

Sevgili Peygamberimiz’in bu tutumu ve beyanı, mücâhedenin bir teşekkür bilinci ve uygulaması olduğunu göstermektedir.

Burada şuna da işaret edelim ki Kur’ân-ı Kerîm’de Peygamberimiz’e ve öteki peygamberlere nisbet edilen günah (zenb), “kasıtsız işlenen hata” anlamındadır. Bazı âlimlere göre bu günah, “terk-i evlâ” yani öncelikle yapılması gerekeni yapmamak anlamındadır.

Hadisten Öğrendiklerimiz

  1. Başarılı bir mücâhede için gece ibadetinden yararlanmak lâzımdır.
  2. Nimet, şükrün arttırılmasını gerektirir, azaltılmasını değil.
  3. Peygamber Efendimiz, kendisine verilen nimet ve ikrâmlara ibadet yaparak şükreder ve “şükreden bir kul olmayı” isterdi.
  4. Peygamber Efendimiz’in ayakları şişinceye kadar ibadet etmesi, bir zorlama değil, konunun önemine uygun bir tavırdır.
  5. Yalnız başına yapılan ibadetler istenildiği kadar uzun tutulabilir. Toplu ibadetlerde cemaatın durumu gözetilmelidir.

Kaynak: Riyazüs Salihin, Erkam Yayınları