Allahʼa Nasıl Sığınırız?

Tasavvuf

Müʼminin Hakkʼa yakınlığı arttıkça, Oʼna olan ibadet, hamd, şükür, zikir, mârifet ve yakînindeki noksanlığını, hâlindeki kusurunu idrâk edişi de artar. Peki gönül ehlinin yolu nedir? Al­lahʼa yaklaştıran yollar nelerdir? Allahʼa nasıl sığınırız?

Şâh-ı Nakşibend Hazretleri buyurur:

“Ehl-i bâtının/gönül ehlinin yolu; yaptığı sâlih ameli az görmek, tevâzu, hiçlik, yokluk, acz hâlinde bulunmak, amellerini kusurlu, hâllerini noksan bilmektir. Nefsin enâniyetinin kırılması husûsunda, kendini kusurlu görmek kadar faydalı bir şey yoktur. Peygamberlerin bile zelle, yani küçük hatalara düşmelerinin hikmetlerinden biri de budur.”

ALLAHʼA YAKLAŞTIRAN YOLLAR

Günahlarının yükü altında nedâmet ve mahcûbiyetinden iki büklüm olmuş tevbekâr bir mücrimin hâli, amelinin zâhiren düzgün olmasına güvenerek mağrur olan, hata ve kusurlarının farkında olmadığı için âkıbetinden eminmiş gibi rahat davranan bir kimsenin hâlinden kat kat üstündür. Zira namaz kılmak, oruç tutmak, infak etmek, kişiyi Al­lâhʼa yaklaştıran yollardandır. Fakat asıl mühim olan, bütün bunları yaparken kendinde bir üstünlük görmemek, nîmet ve muvaffakıyeti Allahʼtan bilmektir.

İKİ ŞEYİ UNUT İKİ ŞEYİ UNUTMA

Lokman Hakîm ne güzel buyurur:

“İki şeyi unutma: Allah Teâlâ’yı ve ölümü.

İki şeyi de unut: Başkasına yaptığın iyiliği ve başkasının sana yaptığı kötülüğü.”

Gurur, kibir ve ucba kapılarak nefsâniyete prim vermemek için, bir sâlih amel işledikten sonra onu hemen unutuvermek îcâb eder. Eğer namaz, oruç, infak, Allah yolunda gayret gibi hayırlar, nefsânî bir üstünlük hazzı veriyorsa, evve­lâ, nefsin bu kötü huyu bertaraf edilmelidir. Bunun yolu da, nefsin tuzaklarından olan, hâl ve ameline güven­me gafletinden kurtulmak, Rabbimiz’in rahmetine nâil olabilmek için korku ve ümit duyguları içinde titreyen bir kalbî hassâsiyetle kullukta bulunmak ve neticede yine Rabbimiz’in rahmet ve mağfiretine sığınmaktır.

PEYGAMBERİMİZİN ALLAHʼA SIĞINMA DUASI

Nitekim kulluktaki güzel hâl ve amelleriyle beşeriyetin zirvesi olan Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- duâlarında:

“Allâh’ım! Sen’in gazabından rızâna, azâbından affına ve Sen’den yine Sana sığınırım! Sen’i lâyık olduğun şekilde medh ü senâdan âcizim! Sen kendini nasıl medh ü senâ etmişsen öylesin!”[1] diyerek biz ümmetine örnek olmuştur.

Yani müʼminin Hakkʼa yakınlığı arttıkça, Oʼna olan ibadet, hamd, şükür, zikir, mârifet ve yakînindeki noksanlığını, hâlindeki kusurunu idrâk edişi de artar. Bunun içindir ki Hakkʼı en iyi bilen ârifler, Oʼnu lâyıkıyla bilemeyeceklerini kavramış olanlardır. Hakkʼa en güzel kullukta bulunan âbidler, Oʼna lâyıkıyla ibadet edebilmekten âciz olduklarını anlamış olanlardır.

Dipnotlar:

[1] Müslim, Salât, 222.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Şah-ı Nakşibend (rahmetullahi aleyh) Erkam Yayınları