Allah Yolunda Nöbet Tutmak

İbadet Hayatımız

Allah yolunda nöbet tutmanın faziletleri nelerdir? Hadislerle nöbet tutmanın faziletleri...

Âişe -radıyallahu anhâ-’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

– Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem- Medîne’ye hicret ettiği zaman düşman taarruzundan endişe ederek bir gece uyuyamamıştı ve:

– Keşke ashâbımdan elverişli bir kişi beni muhâfaza etseydi, demişti. Tam bu sırada da ansızın bir silâh sesi işittik. Bunun üzerine Rasûlullah:

– O kimdir, diye seslendi. O kişi:

– Ben Sa’d İbn-i Ebî Vakkas’ım yâ Rasûlâllah, dedi. Ra­sûlullah:

– Sana ne oldu ki diye sordu. Sa’d:

– Gönlümde hayâtınız hakkında bir endişe uyandı da sizi muhâfaza için geldim, diye cevap verdi.

Hazret-i Âişe demiştir ki: Bunun üzerine Rasûlullah, Sa’d İbn-i Ebî Vakkas’a duâ etti, sonra uyudu.

Hazret-i Âişe’nin bu hadîsinden:

1- Devlet reisine karşı bir suikast sezilirse onun hayatını korumanın millete borç olduğu.

2- Düşmandan hazer etmenin meş­rûiyeti.

3- Esbâba tevessülün tevekküle mânî olmadığı, hükümleri istinbât edilmiştir. Çünkü esbâba tevessül zâhire, bedene, tevekkül ise kalbe taalluk eden ayrı ayrı şeylerdir.

Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’dan Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir:

Altın, gümüş ve libasın kulu olan kişiler sürünsün, kahrolsun. Böyle menfaat düşkünü kişiye işlediği hayrın bedeli Allah tarafından verilirse memnûn olur, verilmezse Allah’ın takdirine de kızar. Böyle menfaat düşkünü sürünsün. Hüsrâna yuvarlansın! Vücûduna diken batsın da cımbız ile çıkaran bulunmasın!

Sehl İbn-i Sa’d es-Saîdî -radıyallahu anh-’dan rivâyet olduğuna göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle demiştir:

Bir gün Allah yolunda serhad muhâ­fa­za­sına bağlı bulunmak (sevâbı) dünyadan ve dünya üstündeki her şeyden hayırlıdır.

Sizden birinizin kamçısının cennetten işgal ettiği az bir yer de dünyadan ve dünya üstündeki her şeyden hayırlıdır.

Şüphesiz birinizin akşamleyin herhangi zamanda yürüyüşü -ki kul bu yolu Allah yolunda yürür- yahut sabahleyin bu ni­yetle yürüyüşü de dünyadan ve dünya üstündeki her şeyden ha­yırlıdır.” (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, 8 / 278)

Sa’d İbn-i Ebî Vakkas’ın oğlu Mus’­ab’dan rivâyet olunduğuna göre:

Babam Sa’d diğer ashaba kıyasen kendisinde bir imtiyaz tasavvur ederdi. Çünkü Sa’d şecâatli idi, zengin idi. Bunun üzerine Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

– Siz ancak zayıflarınızın duası sayesinde mansûr ve merzûk olursunuz, (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, 8 / 279) buyurdu.

Ebû Mûsâ el-Eş’arî:

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sel­lem-’in “Ânîyi yani esiri düşman elinden (esaretten) kurtarınız, aç olan zîrûhu doyurunuz, hastayı ziyaret edip halini, hatırını sorunuz.” buyurduğunu rivâyet etmiştir.

Din kardeşini esaretten kurtarmak müslümanlar üzerine farz-ı kifâyedir. Esirini kurtarmayan İslâm ictimâî heyetinin hepsi günahkâr olur.

Keza aç insanı ve hayvanı da doyurmak farzdır. Yine hasta bir mü’mini ziyâret, hatırını ve neye ihtiyacı bulunduğunu sormak ve mümkün olan muâvenette bulunmak da farz-ı kifayedir. (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, 8 / 468)

Ramazanoğlu M. Sâmi, Musâhabe-3, s. 190-195

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Altınoluk Dergisi, Sayı: 385