Allah Mümin Kullarını Sever

İbadet Hayatımız

Âl-i İmrân sûresi 68. ayet ne buyuruyor? Allah'ın sevdiği kulların vasıfları nelerdir? İşte Ali İmran 68. ayet ve tefsiri...

Mahşer meydanında;

“Ey mücrimler! Bugün, (Allâh’ın rızâsına, hoşnutluğuna ermiş mü’min ve müttakî kullardan) ayrılın!”(Yâsîn, 59) diye nidâ olunacak. Mü’min ve müttakîler cennete sevk olunurken, kâfir ve fâsıklar cehenneme doğru sürüklenecek.

Bu sebeple insan, öbür cihanda o iki muazzam akıştan hangisinde olmak istiyorsa, kendisini oraya sevk edecek ahval ve ef‘âl içerisinde bulunmaya cehd ü gayret etmek mecburiyetinde…

İşte, inzal buyurulan ilâhî kitaplar ve gönderilen peygamberler; bu hakikati öğretmek ve hangi tercih ve gidişâtın, âhiret yol ayrımında hangi cihete çıkacağını anlatmak ve bu istikamette insanları terbiye etmek hikmeti ile vazifeli birer rehberdir.

Hayattan gaye kulluk… Kulluktan gaye, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına erişmek, gazabından sakınmak. Bunun için O’nun mârifet ve muhabbetine vuslat gayretiyle kalp tasfiyesi ve nefs tezkiyesiyle meşgul olmak zarûrî.

İradeyi, Cenâb-ı Hakk’ın iradesine râm eylemek zarûrî.

Nefsin arzusuna değil, O’nun arzusuna teslim olmak şart.

ALLAH MÜMİN KULLARINI SEVER

"Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur." (Âl-i İmrân Sûresi 68; Ayr. bkz. Bakara 257)

  • Ali İmran 65-68. Ayetleri Tefsiri (Açıklaması)

TEFSİR:

Necran hıristiyanları heyeti ile yahudi hahamları, Allah Resûlü (s.a.s.)’in huzurunda münâkaşa ettiler. Hahamlar, “İbrâhim ancak bir yahudi idi” dediler. Hıristiyanlar ise,  “İbrâhim ancak bir hıristiyandı” dediler. İki taraf da iddialarını ispatlayabilmek için deliller getirmeye çalıştılar. Bu hâdise üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerîmeleri indirdi. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, III, 414)

Ehl-i kitabın elinde bulunan Tevrat ve İncil’de Hz. Mûsâ ve Hz. İsa hakkında bir kısım bilgiler mevcuttu. Dolayısıyla onlarla ilgili olarak fikir beyânında bulunmaları ve münâkaşa etmeleri bir nebze normal karşılanabilirdi. Fakat bu kitaplarda Hz. İbrâhim hakkında hiçbir bilgi mevcut değildir. Çünkü bu kitaplar, ismi geçen şahıstan uzun zaman sonra indirilmiştir. “Yahudi” ve “hıristiyan” kelimeleri de sonraları ortaya çıkmış ve Hz. İbrâhim ile hiç alakası olmayan isimlerdir. O halde kişinin, hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığı bir hususta münâkaşa etmesi son derece yanlış ve mantıkî olarak da tutarlı değildir. Aklını çalıştıran, böyle bir tartışmanın tuhaflığını derhal kavrar ve yanlışından vazgeçer.

Ehl-i kitabın Hz. İbrâhim hakkındaki iddiaları sağlam bir bilgiye dayanmadığına göre, bu hususta şüphesiz en doğru bilgiyi Peygamberimiz’e gelen ilâhî vahiy haber verecektir. Buna göre Hz. İbrâhim ne yahudi, ne hıristiyan ne de müşrikti. O, tevhid anlayışına yürekten bağlı, Allah’a teslim olmuş bir mü’mindi. Dolayısıyla Hz. İbrâhim’e yakın olmak ve onun itibarından yararlanmak için, onun getirdiği ve her dönemde gelen peygamberler tarafından da aynen tebliğ edilen tevhid inancına dönmek, geniş anlamıyla İslâm dairesine girerek her haliyle Allah’a teslim olmuş bir kul olmak gerekir. Zira Kur’an’ın da beyân ettiği gibi, Hz. İbrâhim’e en yakın olanlar, onun tebliğ ettiği dine gönülden tabi olanlardır. Yine aynı müstakîm çizginin devamı olan İslâm’ı ve Kur’an’ı bütün insanlığa tebliğ eden son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) ve ona bütün yürekleriyle inanıp tabi olan mü’minler, Allah’ın dostu Hz. İbrâhim’e yakın olma şerefine eren bahtiyarlardır. Allah’a yakın olabilmenin yolu da budur. Bu hedef, peygamberin getirdiği mesaja kulak vermek ve onun örneklediği hayat tarzını benimsemek ve tıpkı peygamberin yaptığı gibi Allah’ın varlığına ve birliğine yürekten inanarak yalnız O’na kulluk etmekle gerçekleşir. Nihâyetinde Allah’ın dostluğuna erebilme imkânı doğar. (Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri)

  • Bakara Suresi 257. Ayet Tefsiri (Açıklaması)

257: "Allah, iman edenlerin dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise şeytânî güçler olup onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. Onlar cehennemin yoldaşlarıdır ve orada ebedî kalacaklardır."

TEFSİR:

Velî; dost, yakın, sevgili, işleri üzerine alan kimse demektir. Bu bakımdan velî, velâyeti altındakini sahiplenir, sever, korur, yardımcısı olur ve menfaatini gözetir. Allah, iman edenlerin dostudur. Onları sever, işlerini yoluna koyar ve onların faydasına olacak şeyleri yapar. En faydalı iş, küfürden kurtulup doğru yola erişmektir. İşte Allah, dostluğun en büyük ikramı olarak mü’minleri küfür, şirk, günah, şek ve şüphe karanlıklarından kurtarıp iman, İslâm, ihsân aydınlığına ulaştırır. Kâfirlerin dostları ise, Allah’ı bırakıp peşinden gittikleri tâğûtlar yani putları, şeytanları, nefisleri, her türlü hevâ ve hevesleridir. Zira Allah’ı inkâr eden kimse, sadece bir değil yüzlerce tâğûtun kölesi olur. Bunlar ise velâyeti altında bulunanları bin bir türlü hîle, desîse ve vesveseyle hidâyet, iman, Kur’an nûrundan uzaklaştırıarak küfür, şirk, türlü türlü günahlar, sayısız şek ve şüphe karanlıklarına sürüklerler. Böylece içinde sonsuza dek kalmak üzere cehennem yoldaşı olmalarına neden olurlar. (Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri)