Âl-i İmrân Suresi 180. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 180. ayeti ne anlatıyor? Âl-i İmrân Suresi 180. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Âl-i İmrân Suresi 180. Ayetinin Arapçası:

وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ هُوَ خَيْرًا لَهُمْۜ بَلْ هُوَ شَرٌّ لَهُمْۜ سَيُطَوَّقُونَ مَا بَخِلُوا بِه۪ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَلِلّٰهِ م۪يرَاثُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ۟

Âl-i İmrân Suresi 180. Ayetinin Meali (Anlamı):

Allah’ın, lûtfundan kendilerine bol bol verdiği nimetleri O’nun yolunda harcama hususunda cimrilik edenler, bunun kendileri haklarında hayırlı olduğunu sanmasınlar. Aksine bu onlar için pek fenâ bir durumdur. Çünkü cimrilik ettikleri şeyler kıyâmet günü boyunlarına dolanacaktır. Kaldı ki, göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

Âl-i İmrân Suresi 180. Ayetinin Tefsiri:

Anlaşılan o ki, iman iddiasının ispatı için mal ve candan fedakârlık etmek gerekmektedir. Önceki âyetlerde daha çok Allah yolunda savaşıp can vermekten bahsedilmişti, şimdi de söz mal vermeye gelmiş bulunmaktadır. Bu da daha çok zekât ve sadaka vererek gerçekleşir. Zekâtını verenler büyük bereketlere nâil olurlar. Bu farzı ihmâl edenler ise korkunç tehditlerle karşı karşıyadırlar. Nitekim Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır:

“Bir kimseye Allah Teâlâ mal verir, o da zekâtını ödemezse, bu mal kıyamet günü oldukça zehirli büyük bir yılan hâlinde karşısına çıkarılır. Yanaklarının üzerinde gazap ve zehirinin şiddetini gösteren iki siyah nokta vardır. O gün bu azgın yılan, mal sahibinin boynuna dolanıp ağzını kapatacak şekilde iki yanağından şiddetle ısırır ve:

«–Ben senin dünyada çok sevdiğin malınım, ben senin hazînenim!» der.”

Daha sonra Resûlullah (s.a.s.), sözlerine delil olarak tefsirini yaptığımız bu 180. âyet-i kerîmeyi okumuştur. (Buhârî, Zekât 3; Tirmizî, Tefsir 3/3012)

Âyet-i kerîmede zekât ve sadakaya yaklaşmayanlar cimrilikle kınanmışlardır.

Fahr-i kâinat (s.a.s.) şöyle buyurur:

“İnsanda bulunan en fenâ duygu, aşırı cimrilik ve şiddetli korkudur” (Ebû Dâvûd, Cihâd 20/2511).

Câbir (r.a.) şöyle der: Resûlullah (s.a.s.):

“–Ey Selime Oğulları, sizin büyüğünüz kim?” diye sordu.

“–Ced b. Kays’tır, ancak bize göre o cimri biridir” dedik. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s.):

“–Cimrilikten daha kötü hangi hastalık vardır ki?! Bilâkis sizin büyüğünüz Amr b. Cemûh’tur” buyurdu. (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, no: 296)

Amr (r.a.), cömert bir insandı.

Ashâb-ı kirâm da cimriliğin ne kadar kötü bir haslet olduğunu ifade için:

“Hangi hastalık cimrilikten daha beter ki!” derlerdi. (Buhârî, Humus 15; Meğâzî 73; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 308)

Gerçi “Allah’ın, lûtfundan kendilerine bol bol verdiği nimetler”e (Âl-i İmrân 3/180) maddî mânevî her türlü imkânlar dâhildir. Bu sebeple ilim öğretmeyi de bu âyetin kapsamında değerlendirmek mümkündür. Yahudiler, Allah Resûlü’nün gerçek peygamber olduğunu kitaplarında zikredilen vasıflardan bildikleri hâlde, bunu insanlara açıklamıyorlardı. Bugün de İslâm ve onun Muazzez Peygamberi hakkında bildiklerini insanlara anlatmakta cimrilik gösterenler, özellikle de bu tür faaliyetlere engel olmaya çalışanlar, âyetteki tehdide muhataptırlar.

Allah’ın cömertçe verdiği nimetler hususunda cimrilik yaparak kâr ettiklerini zannedenler, aslında büyük bir ziyâna uğramışlardır. Zira onlar Allah’ın mülkünü Allah’tan kıskanmak gibi büyük bir ahmaklığa sürüklenmişlerdir. Bunun cezasını da âhirette ağır ödeyeceklerdir. Halbuki bütün mülk Allah’a âittir. İstediği zaman istediği kuluna verir. Kulların elindeki mallar onlarda bâki kalacak değildir. Nihayetinde ellerinden çıkıp Cenâb-ı Hakk’ın istediği kişilere geçecektir. Bu durumda hayattayken ve elinde imkân varken verenler kazançlı çıkarken, cimrilik edenler de yine o mallardan mahrum kalacak ve ellerine zarardan başka bir şey geçmeyecektir.

“Semâvî mîras” da peygamberlik ve ilim gibi nimetlerdir. Allah bunları da dilediğine lûtfeder. Dolayısıyla Ehl-i kitap Allah Resûlü’nün peygamberliğini kıskanmamalı ve ona tâbî olmalıdırlar. Bugün de Allah’ın velî kullarını, âlimleri ve semâvî mirastan pay alan diğer insanları kıskanmayıp kendilerinden faydalanmaya çalışmak gerekir.

Şunu da unutmamalı ki, Allah Teâlâ, malı mülkü ve bütün imkânları kullarını imtihan etmek için vermektedir. Kullarının nasıl davrandığını en iyi bilen de O’dur. İnsanlar, Allah’ın kendilerini her an gördüğü ve ne yaptıklarını bildiği şuuruyla yaşarlarsa, yanlışlara düşmekten korunurlar.

Peygamber Efendimiz’le alâkalı önceki mukaddes kitaplarda zikredilen bilgiler husûsunda gerek başkalarına gerekse kendilerine karşı cimri davranan ve Allah yolunda vermeye teşvik eden âyetleri bahane ederek ileri geri konuşan Ehl-i kitaba cevap olarak buyruluyor ki: 

Âl-i İmrân Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 180. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...