Âl-i İmrân Suresi 144. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 144. ayeti ne anlatıyor? Âl-i İmrân Suresi 144. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Âl-i İmrân Suresi 144. Ayetinin Arapçası:

وَمَا مُحَمَّدٌ اِلَّا رَسُولٌۚ قَدْ خَلَتْ مِنْ قَبْلِهِ الرُّسُلُۜ اَفَا۬ئِنْ مَاتَ اَوْ قُتِلَ انْقَلَبْتُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْۜ وَمَنْ يَنْقَلِبْ عَلٰى عَقِبَيْهِ فَلَنْ يَضُرَّ اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ وَسَيَجْزِي اللّٰهُ الشَّاكِر۪ينَ

Âl-i İmrân Suresi 144. Ayetinin Meali (Anlamı):

Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de pek çok peygamber gelip geçmiştir. Şayet o ölür veya öldürülürse, ökçeleriniz üzerine eski dininize geri mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerine geri dönerse Allah’a hiçbir zarar veremez. Ama Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.

Âl-i İmrân Suresi 144. Ayetinin Tefsiri:

Uhud savaşında Peygamberimiz ve müslümanlar, düşman saflarına dalarak kahramanca savaşmışlar ve ilk planda Allah’ın izniyle başarılı olup müşrikleri bozguna uğratmışlardı. Hatta ganimet toplanmaya başlanmıştı. Bunu gören geçitte vazifeli okçuların çoğu ganimete iştirak etmek için, komutanları Abdullah b. Cübeyr’in mâni olma gayretine rağmen, mevkilerini bırakıp koştular. Abdullah’ın yanında sadece sekiz kişi kalmıştı. Düşmanın sağ taraf komutanı Halid b. Velid, okçuların azlığını ve arka tarafın boş kaldığını görünce, derhal emrindeki iki yüz elli kadar süvari birliği ile şiddetli bir hücum yaparak, kalan okçuları şehit etmiş, İslâm askerini arkadan vurup dağıtarak bütün kuvvetiyle Allah Resûlü’ne doğru yönelmişti. Ashâb-ı kirâm şiddetle çarpışmış ve içlerinden otuz kişi yaralanmıştı. Müşrik Abdullah b. Kamie bir taş atarak Resulullah (s.a.s.)’in dişini kırmış, yüzünü yaralamış ve öldürmek maksadıyla üzerine atılmıştı. Bu arada o azılı kâfir, Peygamberimiz’i müdafaaya koşan Mus‘ab b. Umeyr’i şehit etmiş ve Resulullah’ı öldürdüğü zannıyla dönüp “Muhammed’i öldürdüm” diye bağırmıştı. Bu yaygarayı duyan müslümanlar sarsılmışlar, dönüp kaçmaya başlamışlardı. Bir kısmı, “savaşı bırakalım” demiş, bazıları bir aracı vasıtasıyla Ebu Süfyan’dan eman almayı teklif etmiş, bir kısım münafıklar da: “Muhammed peygamber olsaydı öldürülmezdi, artık eski dininize dönün” diye iki yüzlülüklerini ortaya vurmuşlardı. Bu sırada Allah Resûlü (s.a.s.) ise: “Ey Allah’ın kulları bana doğru gelin” diye seslenmekteydi. Ashâb-ı kirâmdan Ka‘b b. Malik, miğferin altında parlayan gözlerinden Resulullah’ı tanımış, en yüksek sesiyle müslümanlara Allah Resûlü’nün hayatta olduğunu müjdelemiş, hemen otuz kadar sahâbî Peygamberimiz’in yanına toplanmışlar, onu korumuşlar ve nihayet müşrikleri uzaklaştırmışlar, geri kalanları da dağılmışlardı. İşte bu âyet, Peygamberimiz’in öldürülme yaygarası üzerine vazifelerini terkedenleri ikaz, terbiye ve doğru olanı yapmaya yönlendirmek üzere nâzil olmuştur.

Buna göre, Hz. Muhammed (s.a.s.), kendinden önce gelip geçen peygamberler gibi, sadece bir peygamberdir. O da bir insandır. Önceki peygamberlere ölüm vâki olduğu gibi ona da ölüm bir gün mutlaka gelecektir. Sakın onda “beşer bir peygamber” olmanın dışında, ölmemek veya ebedi kalmak gibi bir hususiyet aramayınız. Ölmeyecek olan, dâimâ Hayy ve Kayyûm olan, ezelî ve ebedî olan sadece Allah Teâlâ’dır. Onun dini de kıyamete kadar devam edecektir. Dolayısıyla Hz. Muhammed (s.a.s.) ölse veya öldürülse, müslümanlar bunu sukûnetle, rızâ ve teslimiyetle karşılamalı, dinlerine bağlılıklarını ve düşmanlarıyla olan mücâdelelerini devam ettirmelidirler. Bu husustaki sabır, sebat ve kararlılıklarını sürdürmelidirler. Bu şekilde mesuliyetinin farkında olup vazifesini yerine getirenlere, Allah’ın maddi mânevî nimetlerine, özellikle din nimetine hakkiyle şükredenlere Cenâb-ı Hak mükâfatlarını verecektir. Bunda asla şüphe edilmemelidir. Bunun aksine, bir kısım bahanelerle dine yüz çeviren, ökçeleri üzere geri dönüp mesuliyetten kaçanlar ise Allah’a hiçbir zarar veremeyecekleri gibi, üstelik yaptıkları yanlışın cezasını da çekeceklerdir.

Âyet-i kerîmede, Peygamber Efendimiz vefat ettiğinde müslümanların içine düşecekleri şaşkınlık ve kararsızlığa da bir işarette bulunulmuştur. Nitekim Efendimiz’in vefatı esnasında Hz. Ömer gibi önde gelen sahâbîler de dâhil olmak üzere herkes büyük bir şaşkınlık, ümitsizlik ve perişanlık girdabına girmiş, ne yapacaklarını bilemez hale gelmişlerdi. Ancak metânet ve soğuk kanlılığını muhafaza eden Hz. Ebubekir (r.a.): “Kim Muhammed’e tapıyor idiyse bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim de Allah’a tapıyorsa, bilsin ki Allah diridir, asla ölmez” diyerek bu âyeti okumuştur. İbn Abbas (r.a.) diyor ki: “Ebubekir bu âyeti okuyuncaya kadar, sanki insanlar daha önce böyle bir ayetin indiğini bilmiyorlardı. Herkes bunu ilk defa ondan öğrenmiş gibiydi. Dolayısıyla onu dinleyen herkes bu âyeti okumaya başladı.” (İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’an, I, 409)

O halde şu gerçeği aklınızdan çıkarmayın:

Âl-i İmrân Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 144. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...