Akla Gelen Vesveselerden Nasıl Kurtulurum?

Cemiyet Hayatımız

Vesvese günah mıdır? Akla gelen vesveselerden nasıl kurtuluruz? Akla gelen boş vesveseler.

Gâfil insan; içinde bulunduğu hâlin kıymetini idrâk edemez, perverde olduğu nîmetlere şükretmek ve onlarla Allâh’ın rızâsını tahsil etmek yerine, boş ve faydasız vesveselere kapılır. Ulaşamadığı nîmetlerin peşinde bir ömür boyu koşturup durmaktan, elindeki nîmetler için doğru düzgün şükretmeye vakit bulamaz.

AKLA GELEN VESVESELER

Üstelik nefis ve şeytan, zaman zaman sûret-i haktan görünerek telkinlerde bulunur. Meselâ bu telkinlere îtibar eden fakir biri;

“–Keşke zengin olsaydım, şöyle şöyle yardımlar yapardım!” lâkırdısıyla meşgul olur.

Bedenen zayıf veya hasta ise;

“–Keşke sağlam ve güçlü olsaydım. Şöyle gayret ederdim!” diye kendini avutur.

Nefsânî arzularına, şeytanın süslediği kılıflar bulur.

Allâh’ın kendisine verdiği imkânlardan gâfil kalır da, imtihan îcâbı vermediği hususların peşinde nefes tüketir.

Bu başka hayatlara özenmeler yüzünden, kendi hayatında yapabileceği gerçek kulluk ve gayretlerin farkına varamaz. Ömrünü boş heves ve temennîlerle israf eder.

Hâlbuki sahâbe-i kirâm efendilerimiz, infâk edebilmek için zengin olmayı beklememiş, fakirken de infâk ehli olabilmeyi başarmışlardır. Bir hurması varsa yarısını paylaşarak, hattâ kimi zaman kendi muhtaç olduğu nîmeti bir başka muhtaç kardeşine devrederek cömertliğin zirvesi olan “îsâr” ahlâkını sergilemişlerdir. Yani “Keşke zengin olsam da infâk etsem.” diyerek kendilerini avutmamış, ellerinde ne varsa onunla Allâh’ın rızâsını talep ederek hayırda yarışmışlardır.

Yine onlar, hiçbir zaman takdîre rızâsızlık ve başkalarının elindekine hased etme gafletine düşmemişler, dâimâ Allâh’ın lûtfettiği istîdat ve imkânları terakkî ettirmeye gayret göstermişlerdir. Hulâsa; ömür sermâyelerini boş temennîlerle değil, dolu dolu gayretlerle değerlendirmişlerdir.

Tasavvufta; mâzî tahassürleri ve istikbâl kaygıları, insanı, içinde bulunduğu zamanı lâyıkıyla değerlendirmekten alıkoyan ve asıl menziline varmasına mânî olan ağır yükler ve engeller olarak görülmüştür. Bu sebeple; “İbnü’l-vakt / vaktin çocuğu” olmak, yani yaşanan ânı en iyi şekilde değerlendirme şuuruna sahip olmak teşvik edilmiştir.

VESVESE İLE İLGİLİ HADİS

Hadîs-i şerîfte buyrulur:

“Eğer başına bir iş gelirse;

«–Keşke şöyle yapsaydım; o zaman şöyle olurdu.» deme!

«–Allâh’ın takdîri böyleymiş; O dilediğini yaptı.» de. Zira; «Keşke şöyle yapsaydım.» sözü, şeytanın vesvesesine yol açar.” (Müslim, Kader, 34)

Burada bahsettiğimiz mâzî tahassürleri, daha ziyade dünyevî değerlendirmelerdir. Elbette kul, geçmişte işlediği günahlarının muhasebesini yapacak ve; “Keşke yapmasaydım!” diye nedâmet duyacak, tevbe ve istiğfâr edecektir.

Fakat; “Keşke paramı şuraya yatırsaydım, keşke şöyle bir evlilik yapsaydım, keşke şu mesleği seçseydim, keşke şuradan bir arsa alsaydım...” gibi dünyevî değerlendirmeler, zihni ve gönlü lüzumsuz yere yorup yıpratan ve rızâsızlığa sevk eden evhamlardır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları