Aile Olarak Neyi Kaybettik?

Aile Hayatımız

Huzurlu bir aile, güzel bir yuva kurmak için neler yapmalıyız? Kadın ve erkeğe düşen vazifeler nelerdir? Günümüz toplumunda aile yuva özelliğini neden kaybediyor? Neyi kaybediyoruz?

Aile ikameti için gereken meskeni koca temin ederken o meskenin sükûnetini şüphesiz kadın temsil eder. Bu yönü ile de ailenin iki bileşeni; maddi ve manevi unsuru koca ve karı üzerinden oluşmuş olur. Koca ailenin görünen yüzü, yük çeken direği iken kadın yuvanın ruhu ve enerjisidir.

Bu gün yaşadığımız en temel problem evlerimizin ruhunu ve enerjisini kaybetmiş olmasıdır. Yani kadının evin dışında kendine bir alan oluşturmaya çalışıp evine yabancılaşmasıdır. Böyle olunca da öz enerjisi ile kendi motivasyonunu sağlayan aile gitmiş, yerine gaileler gelmiştir. Aile içinde ortaklık bitmiş, yıkıcı rekabet baş göstermiştir. Karşılıklı rol çalmalar netice itibarı ile her iki tarafı içinden çıkılmış bir girdaba boğmuştur.

ARAF SURESİ 189. AYET

“Sizi tek bir nefisten yaratan ve ondan da onda sükûn bulsun diye eşini yaratan O’dur. İşte ne zaman ki (o) onu örtüp bürüdü, (eşi) hafif bir yük yüklendi de onu (bir müddet) gezdirdi. Nihâyet (yükü) ağırlaşınca Rablerine şöyle duâ ettiler: “Yemîn olsun ki, eğer bize salih bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden oluruz!” (A’râf Sûresi 189)

Allah Teâlâ Âdem’i yarattı. Ondan sonra sükûnet bulması için eşini yarattı. Âdem ve eşi Havva anamızdan oluşan yeryüzünde ilk aile böylece oluşmuş oldu. Ayet-i kerimede Havva’nın yaratılış hikmeti Âdem’in sükûnet bulması olarak beyan edilir. Delikanlının kaynayan kanı evlilik ile sükûnete erer. Sükûnet; huzur ve istikrar, güven ve yuva demektir.

Kur’an-ı Kerim kadını överken onun sığınılacak bir yuva olduğunu beyan eder. Bu yönü ile kadın, azgın okyanusların karanlık dalgalarından kaçan erkeğin kendini güvende hissedebileceği asude bir limandır. Bir erkek yüzlerce konuta sahip olsa da içinde bir kadın olmadığı sürece bu evlerin bir yuva olma özelliği yoktur. Çünkü kadın onlarca duygusal enerji merkezi niteliğinde odaları içinde barındırır: rahmetin, şefkatin, sevginin, güvenin vb. birçok duygunun kaynağıdır.

Aile ikameti için gereken meskeni koca temin ederken o meskenin sükûnetini şüphesiz kadın temsil eder. Bu yönü ile de ailenin iki bileşeni; maddi ve manevi unsuru koca ve karı üzerinden oluşmuş olur. Koca ailenin görünen yüzü, yük çeken direği iken kadın yuvanın ruhu ve enerjisidir.

Yüzyıllardır ümmetin erkekleri İslam’ı dünyaya yaymak için kıtalar arasında at koştururken ailenin sapa sağlam ayakta kalmasının yegâne sebebi yuvanın ruhu ve enerjisinin diri olmasıdır. Mevlana Hazretlerinin ifadesi ile iki ayaktan birinin şeriat dairesinde kalması şartı ile diğer ayağın bütün âlemleri gezmesinde bir problem olmadığı gibi, ailenin ruhu ve enerjisi yuvada sabit olduğu sürece diğer yanının maddi âlemde meşgul olmasının bir zararı olmamıştır.

Bu gün yaşadığımız en temel problem evlerimizin ruhunu ve enerjisini kaybetmiş olmasıdır. Yani kadının evin dışında kendine bir alan oluşturmaya çalışıp evine yabancılaşmasıdır. Böyle olunca da öz enerjisi ile kendi motivasyonunu sağlayan aile gitmiş, yerine gaileler gelmiştir. Aile içinde ortaklık bitmiş, yıkıcı rekabet baş göstermiştir. Karşılıklı rol çalmalar netice itibarı ile her iki tarafı içinden çıkılmış bir girdaba boğmuştur.

YA EVLİLİKTE BEKLEDİĞİMİ BULAMAZSAM!

En büyük yanlışlardan birisi evliliği beklentiler üzerine inşa etmektir. Beklenti kuran kişi inisiyatifi başkasına bırakmış, etkisiz bir elaman haline gelmiş birisidir. Oysa evlilik bir misyondur, idealdir. Evlilikteki amaçları Kur’an-ı Kerim şu üç husus ile özetler:

İçinizden, kendileriyle sükûnet bulacağınız eşler yaratıp; aranızda meveddet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının delillerindendir. Bunlarda, düşünen millet için ibretler vardır. (Rûm Sûresi 21)

  1. a) Sükûnet,
  2. b) Meveddet, muhabbet, sevgi.
  3. c)

Evlilik; eşlerin birbirlerinde huzuru bulacakları, istikrara kavuşacakları bir limandır. Bu liman hareketin sonlandığı, sakinliğin ve dinginliğin egemen olduğu bir karargâhtır.

Eşler arasında bir insicam ve her yönü ile bir uyum varsa muhabbet ikliminde bir ömür lütfedilmiştir.

Evlilikte oluşabilecek sıkıntılarda ise rahmet esastır. Yani taraflar birbirlerine merhamet edecekler, merhem olacaklardır. Bu sıkıntılar maddi olabileceği gibi manevi de olabilir. Zaman içinde oluşabilecek problemleri aşmanın yolu rahmet düsturuna başvurmaktır. Eşler birbirlerine en olumsuz durumlarda Allah için merhamet etmekle yükümlüdür. Birbirlerine karşı hatırlarını tükettikleri andan itibaren Allah hatırına birbirlerine karşı yükümlülüklerini yerine getirirler.

Fert olarak Allah’a yönelmekle yükümlü olduğumuz gibi, ailecek te O’na dönmeliyiz. Aile olmaktan maksat birlikte Allah’a kullukta işbirliği yapılabilecek bir ortaklık kurmaktır. Dolayısıyla iman temelli kurulmuş bir ailenin her yönden koruma altında olduğu görülmektedir.

Bütün bu güzelliklere rağmen günümüzde evlilik/aile olmak denince akıllara bin bir türlü gaileler gelmektedir. Evlilikler zorlaşmakta, gittikçe imkânsız olarak algılanmaktadır. Oysa Hz. Peygamber Efendimiz “Evliliğin en hayırlısı en kolay olanıdır” (Ebu Davud, Nikâh:32) buyurmuştur.

Bu nebevȋ hadis; bizatihi evlilik masraflarının basitleştirilmesi, şeklinde anlaşılabileceği gibi, yeni evliliklerin yolunu açacak boşanmaların da basit bir sürece bağlanması, olarak da anlaşılabilir. Aksi bir durum evliliklerin bu tür endişeler sebebi ile ötelenmesine veya tarafların birbirlerine zoraki katlanmalarına, sonuçta da istenmeyen hadiselere yol açabilmektedir.

Boşanmak arşı titretecek derecede Allah Teâlâ’nın gazap ettiği bir hadise olmasına rağmen evliliğin çekilmez hale gelmesi durumunda bir çıkış yoludur. Fakat bu evlilikten kaçmak anlamına gelmemelidir. Maalesef bu gün toplumumuzda bir takım kötü anılar yaşamış olan kardeşlerimizin evlilikten kaçtıkları görülmektedir. Bu son derece yanlış bir tutumdur.

İslam toplumunda aslolan evliliktir. Evlilik çağına gelmiş herkesin evlenmesi Hz. Peygamber (sav.)’in sünnetidir. Bu sünnetten kaçmak Müslümanca bir tavır olmaz. Binaenaleyh eşi ölmüş veya boşanmış olan her müslümanın bir arayış içinde olması ve tekliflere açık bulunması gerekir. Ancak yetim çocukları olup da üvey baba baskısında korkan bir kadının çocuklarını büyütene kadar evlilikten ayrı kalma ruhsatı söz konusudur.

Unutmamak gerekir ki, evlilik ile kişi dininin yarısını garanti altına almış olmaktadır. Diğer yarısı ile ilgili hadislerde “Allah’a karşı takva üzere olsun” tavsiye edilmektedir. Bu da göstermektedir ki, her ne sebeple olursa olsun bekâr, yani nikâhsız kalmak şeytani tehlikelere karşı tamamen savunmasız\yalnız kalmaktır.

Kaynak: Ahmet Hamdi Yıldırım, Altınoluk Dergisi 2020 Eylül, Sayı:415