Ahiretleri İçin Dünyalarını Fedâ Ettiler

Abidevi Şahsiyetler

Düşünmek lâzımdır ki sahâbe-i kirâm bu devirde yaşasaydı, kurban ibadetini nasıl bir fedâkârlık ufkunda îfâ ederlerdi…

Âyet-i kerîmede buyurulur:

 “(İslâm dînine girme husûsunda) öne geçen ilk muhâcirler ve ensâr ile onlara ihsân ile tâbî olanlar var ya, işte Allah onlardan râzı olmuştur; onlar da Allah’tan râzı olmuşlardır. Allah; onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu, büyük kurtuluştur.” (et-Tevbe, 100)

Cenâb-ı Hak; bu âyet-i kerîmede, muhâcir ve ensârın yanında, onlara ihsân ile tâbî olanları da zikrederek, bizleri onların gayret ve ecirlerine ortak olmaya davet ediyor.

İslâm’a ilk giren muhâcir ve ensar; canlarıyla, mallarıyla ve bütün imkânlarıyla nasıl fedâkârlıklarda bulunmuşlarsa, Cenâb-ı Hak bizden de aynı tavrı, aynı hizmet ve gayret şuur ve heyecanını beklemektedir. Ashâb-ı kirâma ihsân ile en güzel şekilde tâbî olmamızı işaret buyurmaktadır.

Rabbimiz’in hoşnutluğu ve rızâsı da, cehennemden âzâd olup, cennete nâiliyet şeklindeki büyük kurtuluş da ancak bu fedâkârlıklara bağlıdır.

AHİRETLERİ İÇİN DÜNYALARINI FEDÂ ETTİLER

Ashâb-ı kiram ve onların nurlu yolundan gidenler, bu büyük kurtuluş uğrunda canlarını kurban ettiler, mallarını kurban ettiler.

Esas hayat uğruna, fânî ömrü kurban ettiler. Sonsuz huzur ve saâdet karşılığında, sonlu keyif ve hazları fedâ ettiler. Ebedî emniyet ve güven için, korku ve endişelerini kurban ettiler. Her şeyin ötesinde, Vâcibü’l-vücûd olan yegâne Var olan yüce Allâh’ın aşkına, benlikten, varlıktan, nefsâniyetten geçtiler.

Varlığın Nûru olan Fahr-i Kâinat -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ziyâsında kanatlarını yakan pervâneler oldular. Yanıp kül olmadılar, baştan ayağa nur kesilip, îman ve takvâ semâsında yıldızlar oldular. Kendilerinden sonra gelen mü’minler için yol gösterici olarak Cenâb-ı Hak, o yıldızları gösterdi. Bencillik çöllerinde kaybolanlar, o fedâ ve kurban yıldızlarının nûruyla cennet vahalarına çıktılar.

Onlar fânî olan ne varsa, kurban ederek, Bâkî olana dostluğu elde ettiler. Fânîyi fedâ ettiler, ebedîye nâil oldular. Geçici olana vedâ ettiler, bekā mülküne merhabâ dediler.

İslâm; lügat mânâsıyla Hakk’a teslim olmak, ilâhî takdîre boyun bükmek, teslîmiyet göstermek demektir. Kemal mânâsında İslâm’ı yaşayan müslümanlar, İslâm’daki bu fedâkârlık rûhu ile iki şey kazandılar:

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Ekim 2012.