Affede Affede Af Olun!

Sahabiler

İnsan başkalarını çokça affetmeli ki Allah da onu affetsin. Nitekim hepimizin, gerek Allâh’a, gerekse kullarına karşı işlenmiş, affedilmeyi bekleyen pek çok hatâsı vardır.

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-, Mıstah isimli bir fakire devamlı yardımda bulunurdu. Kızı Hazret-i Âişe’yi hedef alan “İfk Hâdisesi”nde onun da iftirâcılar arasında yer aldığını görünce, bir daha ona ve âilesine iyilik yapmayacağına dâir yemin etti. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak şu âyet-i kerîmeyi inzâl buyurdu:

“İçinizden fazîletli ve servet sahibi kimseler, akrabâya, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere (mallarından) vermeyeceklerine dâir yemin etmesinler; affetsinler, bağışlasın geçsinler. Allâh’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok mağfiret edici, çok merhametlidir.” (en-Nûr, 22)

Âyet-i kerîmenin nüzûlünden sonra Ebû Bekir -radıyallâhu anh-:

“–Elbette Allâh’ın beni bağışlamasını isterim!” dedi. Ardından yemin keffâreti vererek, yapmış olduğu hayra devam etti. (Buhârî, Meğâzî, 34; Müslim, Tevbe, 56; Taberî, Tefsîr, II, 546)

ASR-I SAADET İNSANININ AF ANLAYIŞI

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-, Mısır’a vâli tayin ettiği Mâlik bin Hâris’e bir emirnâme yazmıştı. Orada geçen şu ifâdeler, Asr-ı Saâdet insanının af anlayışını ne güzel aksettirmektedir:

“İnsanlara, canavarın sürüye bakması gibi bakma! Onlara karşı kalbinde sevgi, merhamet ve iyilik duyguları besle! Çünkü istisnâsız bütün insanlar ya dinde kardeşin ya da yaratılışta eşindir. İnsanlar hatâ edebilir, başlarına iş gelebilir. Düşenin elinden tut, kendin için Allâh’ın affını istiyorsan, sen de insanları affet, onları hoş gör ve bağışla! Allâh’a karşı asla kafa tutma! Affından dolayı asla pişmanlık duyma! Verdiğin cezâdan dolayı da sevinme!”[1]

İsâm bin Mustalik, kendisini dehşet içinde bırakan bir af ve merhamet misâlini şöyle anlatır:

“Medîne’ye geldim, Hazret-i Ali’nin oğlu Hazret-i Hasan’ı gördüm. Hazret-i Hasan -radıyallâhu anh-’ın güzel görünüşü, ağırbaşlılığı ve vakarı beni hayret içinde bıraktı, onun bu hâli çok hoşuma gitti. Ancak onun bu durumu, daha önce babası­ Hazret-i Ali’ye karşı gizlemiş olduğum bir kinden dolayı içimdeki hasedi alevlendirdi. Babasının ismini zikretmeden:

«–Sen Ebû Tâlib’in oğlu (torunu) musun?» diye sordum:

«–Evet!» deyince, ona ve babasına ala­bildiğine sövüp saydım, pek çok hakaretler ettim. Hasan -radıyallâhu anh- bana şefkat ve merhametle baktı, sonra:

«–Eûzü billâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm. Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.» dedikten sonra, şu âyet-i kerîmeleri okudu:

«(Ey Rasûlüm!) Affedici ol! İyi ve güzel olan şeyleri emret! (Delil kabul etmeyen ısrarcı) câhillerden yüz çevir! Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce Sen’i dürtecek olursa, hemen Allâh’a sığın! Çünkü O işitendir, bilendir. Takvâ sahibi mü’minler, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğunda tezekkür ederler (Allâh’ı hatırlar, durup düşünürler.) Bir de bakarsın ki derhâl gerçeği görüvermişlerdir.» (el-A‘râf, 199-201)

Sonra Hazret-i Hasan -radıyallâhu anh- bana şöyle dedi:

«–Temkinli olmayı tercih et! Benim için de kendin için de Allah’tan mağfiret dile! Çünkü sen, bizden yardım isteyecek olsan biz sana yardım ederiz; seni misafir edip ağırlamamızı istesen, büyük bir memnûniyetle ağırlarız; doğru yolu göstermemizi istesen biz seni irşâd eder, doğruyu göstermeye gayret ederiz.»

İBRET DOLU BİR ŞİİR OKUDU

Hazret-i Hasan -radıyallâhu anh-, yaptığım bu aşırılık ve taşkınlık sebebiyle pişman olduğumu yüzümden anlayınca bana:

«Bugün size kınama ve serzeniş yoktur. Allah size mağfiret buyursun. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.» (Yûsuf, 92) âyet-i kerîmesini okudu. (Hazret-i Ali’nin muârızı olan Muâviye taraftarı olduğumu anladı):

«–Sen Şam ehlinden misin?» diye sordu. Ben:

«–Evet.» dedim. Bunun üze­rine bana ibret dolu bir şiir okudu. Bu şiirle Şam ehlinden daha önce de bu tür muâmelelere mâruz kaldığını anlatıyordu.

Hazret-i Hasan -radıyallâhu anh- bana yakınlığını artırarak:

«–Hoş geldin, safâlar getirdin. Allâh’ın selâmı üzerine olsun! Allah sana âfiyet versin, güç kuvvet versin, yardım etsin. Hiç utanma, ne ihtiyacın varsa bize söyle! Hatırına geleni söyle. İnşâallah bi­zi, düşündüğünden daha iyi bulacaksın!» dedi.”

Şam’dan gelen bu yabancı, o esnâda hissettiği duyguları şöyle târif eder:

“Bu güzel ahlâk karşısında, yeryüzü bütün genişliğine rağmen bana dar gel­di. «Keşke yer yarılsa da içine girsem!» diye temennî ettim. Sonra da onun gözünden kaybolarak uzaklaşıp gittim. Artık bana yeryüzünde Hazret-i Ali ve Hazret-i Hasan’dan daha sevimli başka bir kimse yoktu.” (Kurtubî, Tefsîr, [el-A‘râf, 201])

İNSAN İHSANA MAĞLUPTUR

İnsan dâimâ ihsâna mağluptur. Zira âyet-i kerîmede buyrulur:

“İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde sav! O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost oluverir.” (Fussilet, 34)

Bu ibretli hâdise, güzel ahlâkın bereketli neticesini ne güzel ifâde etmektedir. Demek ki, affederek gönül kazanmak ve İslâm ahlâkını sergileyebilmek, insanlar üzerinde çok büyük bir tesir icrâ etmektedir.

Meymun bin Mihran, Tâbiîn neslinin ibadet ve tâata düşkün âlimlerinden idi. Bir gün Meymun’un misafirleri vardı. Sofrada otururlarken hizmetçinin ayağı bir şeye takıldı ve sıcak yemeği Meymun’un üzerine döktü. Canı yanan Meymun, bir anda çok öfkelendi. Bu müşkil durum karşısında korkuya kapılan hizmetçi:

“–Efendim, sen yüce Allâh’ın «Onlar öfkelerini yenerler.»[2] buyruğunun gereğini yerine getir!” dedi.

Meymun:

“–Getirdim.” dedi ve sâkinleşti. Ardından hizmetçi, âyetin devamını okuyarak:

“–«İnsanları affederler.» buyruğunun gereğini de yerine getir!” dedi.

Meymun:

“–Seni affettim!” dedi. Bu defa hizmetçi âyetin, «Allah ihsanda bulunanları sever.” kısmını okudu.

Bunun üzerine Meymun:

“–Ben de sana ihsanda bulunuyorum; Allah rızâsı için serbestsin!” diyerek onu âzâd etti. (Kurtubî, IV, 207, [Âl-i İmrân, 134])[3]


[1] Muhyiddîn Seydî Çelebi, Buhârî’de Yönetim Esasları, Haz. Doç. Dr. Mehmet Erdoğan, İstanbul 2000, s. 47.

[2] Âl-i İmrân, 134.

[3] Diğer bir rivâyette, öfkesini yenen bu zâtın Câfer-i Sâdık Hazretleri olduğu nakledilmektedir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdet Toplumu, Erkam Yayınları