Abdestsiz Kur'an Okunabilir mi?

KUR’ÂNIMIZ

Kur’ân-ı Kerîm’e abdestsiz dokunabilir miyiz? Abdestsizken Kur’ân okunabilir veya okutulabilir mi? Kur’ân-ı Kerîm’e karşı edep ve hürmet göstermenin ve Kur’ân ile hemhâl olmanın fazîleti.

Rabbimiz’in kelâmı olan Kur’ân-ı Kerîm’e karşı edep ve hürmet husûsunda son derece hassas ve titiz davranmamız gerekir. Çünkü Kur’ân’ın fazîlet ve rûhâniyetine en fazla muhtaç olduğumuz bir zamanda yaşıyoruz.

Abdestsizken Kur’ân okumamak ve okutmamak îcâb eder. Zîrâ âyet-i kerîmede açık ve kesin olarak şöyle buyrulmaktadır:

“Ona tam bir sûrette temizlenmiş (yâni tertemiz) olanlardan başkası dokunamaz.” (el-Vâkıa, 79)

Bu âyette küçük abdest, büyük abdest ve kadınların muayyen hâlleri (yâni âdet ve lohusalık hâlleri) mevzubahistir. Dört hak mezhep de, Mushaf’a abdestsiz el sürmenin haram olduğu görüşünde ittifak etmişlerdir.

KUR’AN’A ABDESTSİZ DOKUNULABİLİR Mİ?

Zâten Hazret-i Peygamber’den itibâren 1400 küsur senedir bu hüküm böyle tatbik edilegelmiştir. Hadîs-i şerîflerde buyrulur:

“Ne hayızlı kadın ne de cünup kimse Kur’ân’dan hiçbir şey okuyamaz.” (Tirmîzî, Tahâret, 98/131)

“Kur’ân’a temiz olan dışında hiç kimse dokunmasın!” (Hâkim, I, 553/1447)

Yine Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Amr bin Hazm’ı Yemen’e gönderirken ona farzları, sünnetleri ve hukûkî hükümleri açıklayan bir beyannâme yazmıştı. O yazıda Hazret-i Amr’ın insanlara Kur’ân’ı öğretmesi, onun emir ve hikmetlerini tebliğ etmesinin yanında, temiz olmayan insanları Kur’ân’a dokunmaktan nehyetmesi de bildirilmektedir.

İmâm Mâlik şöyle der:

“Tâhir/abdestli olmayan kimse, Mushaf’ı kılıfıyla veya yastık üzerinde dahi olsa taşıyamaz, mekruhtur… Bu, Kur’ân’a ikram ve tâzîm sebebiyledir.” (Muvatta, Kur’ân, 1)

KUR’AN-I KERİM BELDEN AŞAĞIDA TUTULABİLİR Mİ?

Diğer taraftan Kur’ân-ı Kerîm’i bel hizâsından aşağı bir mevkîde tutmamak, ona doğru ayak uzatmamak, üzerine başka kitap ve eşya koymamak, Kur’ân-ı Kerîm’le tuvalete girmemek gibi her türlü hürmet ve ihtirâmı bir ibâdet vecdiyle yerine getirmek ve bu hassâsiyeti yeni nesillere intikâl ettirmek gerekir. Zîrâ Kur’ân-ı Kerîm, en mühim “Şeâir-i İslâm”dandır, yâni İslâm’ın nişânelerinin başında gelir. Âyet-i kerîmede ise:

“…Kim Allâh’ın şeâirine tâzîm ederse, şüphe yok ki bu kalblerin takvâsındandır.” (el-Hac, 32) buyrulmaktadır.

Velhâsıl, Kur’ân-ı Kerîm, insanların doğru yolu bulmaları, kendi gayretleriyle bilemeyecekleri hususları öğrenmeleri ve âhireti elde etmeleri için gönderilmiş ilâhî bir kitaptır. O hâlde ona sarılmamız ve sâhip çıkmamız, tutulacak en akıllıca yoldur.

KUR’AN İLE HEMHAL OLMANIN FAZİLETİ

Kur’ân ile hemhâl olmanın fazîleti, hadîs-i şerîfte şöyle beyân edilmektedir:

“Kur’ân, bir ucu Allâh’ın, diğer ucu da sizin elinizde olan sağlam bir ip (gibi)dir. Ona sıkıca sarılınız. İşte o zaman sapıtmaz ve helâk olmazsınız.” (Heysemî, IX, 164)

Kur’ân’dan ne kadar rûhâniyet ve feyz alabilirsek îmanımız da o derece seviye kazanır. Kur’ân-ı Kerîm’de fânî olanlar, Allâh ve Rasûlü’nün rızâsını kazanarak idrâk ötesi ilâhî lutuflara mazhar olurlar. Cenâb-ı Hak bu hâli cümlemize nasîb ve müyesser eylesin. Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları