Türkiye ve Azerbaycan’ın Kardeşlik Hikâyesi

ÜMMET

“Kardeş” kelimesinin en güzel anlamını bulduğu başka bir ülke var mıdır? İşte ‘‘Bir millet, iki devlet’’ sözüyle anılır hâle gelen Türkiye ve Azerbaycan’ın kardeşlik hikâyesi.

Azerbaycan ve Türkiye’nin derin bağlarını ifade etmesi bakımından söylenebilecek en güzel ifade ‘‘kardeş’’ ifadesidir şüphesiz. Sözden öteye geçip, yaşanılan ortak kaderin ve kadîm dostluğun bir neticesi olarak ortaya çıkan bu bağlılık, geçmişin, şimdinin ve geleceğin en güzel dostluk örneklerinden biridir.

Birbirini hiçbir zaman kendinden farklı görmeyen, sevincine sevinen kederine üzülen bu iki millet aynı köklerin üzerinde büyüyen bir çınarın bu güzel coğrafyada uzanan dalları gibi her zaman bu kardeşlik duygularından güç almıştır. Çok uzaklara gidilse bu köklerin bir yerde birleştiği görülür. Ancak yakın tarihimizde bile arada mesafeleri olmasına rağmen her zaman bu iki millet dar günlerinde bir ve beraber olmayı başarmışlardır.

ERMENİLERİN YAPTIĞI KATLİAMLAR

Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Ermenilerin doğu illerinde yaptıkları katliamlar neticesinde zor durumda kalan Türk halkının imdadına Azerbaycanlı kardeşleri yetiştiği gibi yüzyılın başında İngilizlerin desteği ile Bakü’de Azerbaycanlı kardeşlerimize karşı Ermenilerin yapmaya çalıştıkları katliamların karşısında Azerbaycan’ın asil evlatları ile beraber Kafkas İslam Ordusu omuz omuza savaşmış ve bu vatan topraklarını düşmanın kirli emellerinden kurtarmıştır. Bu gün Azerbaycan’ın birçok yerinde ay yıldızlı bayrağımızın dalgalandığı şehitliklerin olması bunun en güzel ispatıdır. Bu ilgi ve alaka şüphesiz her zaman birçok unsurla devam etmiş ve hâlâ devam etmektedir.

1992 yılında Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmesi ile ortaya çıkan ve onlarca insanın şehit edildiği ‘‘20 Ocak Faciası’’ olarak tarihe geçen hadiselerde de Türkiye yine Azerbaycan’ın yanında olmuştur.

AĞLA KARANFİL AĞLA

2015 Kurban Bayramı arefesinde rahmet-i rahmana kavuşan ve 20 Ocak ‘‘Ağla karanfil Ağla’’ diye ağıta dönüştüren Mehmet Aslan da işte bu kardeşliğin ete-kemiğe büründüğü önemli bir şahsiyettir. Hiç şüphesiz mayası şiir olan birçok insan var Azerbaycan’da. Sırtını Fuzûli, Nesîmi, Sâbir, Şehriyar ve Bahtiyar Vahapzade’ye dayayan bu güzel milletin her birinde şâirlik istidâdının olması çok şaşılacak bir durum değildir. Bu hisli milletin içerisinden çıkan ve Azerbaycan şiirinin zirvesinde olmayı hak eden insanlardan biri de Mehmet Aslan’dır.

Mehmet Aslan, ülkesinin en zor dönemlerinde kalemi ve fikirleri ile adeta cenk meydanına çıkmış bir insandır.

Kendisi, şu an Ermeniler tarafından işgal altında tutulan Azerbaycan’ın yedi şehrinden biri olan Kelbecer’de dünyaya gelmiş. Çocukluk yıllarını yaşadığı öz yurdundan Ermeniler tarafından cüda bırakılacağını hayal edemezdi. Belki de İstiklal şâirimiz Mehmet Akif’in ‘‘Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın’’ temennisi gibi, o da bir daha Ağla Karanfil ağla şiiri yazmak istemeyecekti. Yine Azerbaycan topraklarında yaşanan ve dünyanın yüzünde kara bir leke olarak kalmaya devam eden Hocalı Katliamı da Mehmet Aslan’ın ruh dünyasında, şiirlerinde, her yazdığı satırda kendini bulacaktı.

1939 yılından beri hayatını sürdürdüğü şu fâni dünyayı nasıl algıladığı, ona ne kadar kıymet verdiği ve onunla beraber olan her şeyin Mehmet Aslan’ın fikir dünyasında ne kadar kıymeti olduğu, kaleme almış olduğu onlarca eserde görülmektedir.

NAAT YARIŞMASI

Azerbaycan Şâiri Mehmet Aslan’ın Türkiye ile yakın teması 1994 yılında Diyanet İşleri Başkanlığının tertip ettiği Kutlu Doğum programları çerçevesinde düzenlenen bir Naat yarışması ile olur. Birçok İslam Ülkesinden şâirler katılır yarışmaya. Efendimiz (s.a.v)’i anlatan, O’na olan muhabbeti terennüm eden yüzlerce şiir yollanır. Tabi içerinden Azerbaycanlı şâir Mehmet Aslan’ın şiiri birinci seçilir. Mehmet Aslan’ın şiiri yirmi kıta’dan oluşur. Uzun bir şiir... Her satırı, her kıtası ayrı bir duygu derinliği ifade eder. Bu ödül, hem Mehmet Aslan hem de Azerbaycan için büyük bir onur kaynağı olur. Gönlünün derinliklerinden gelen şu mısralar onun Peygamber Efendimiz'e duyduğu sevgiyi en güzel şekilde ortaya koyar:

Çimen, çiçek fısıldasın o mübarek ismini

Bağ- Bahçede kızıl güller hatmeyleyip resmini

Hasretinden coşan sular, dil dil ötür vasfını

İlahiden sevilen sen, övülen sen ancak sen

Ameline, kemâline, cemâline bin ahsen…

Yukarıda kısaca temas ettiğimiz Mehmet Aslan'ın 20 Ocak Faciası ile ilgili yazdığı ‘‘Ağla karanfil Ağla’’ şiiri de Türk Dünyasının bu olaya karşı hissiyatının tercümanı olmuştur. Şöyle diyor şâir:

Karanfil şehit kanı

Ağla karanfil ağla

Ağlat inlet meydanı

Ağla karanfil ağla

Cavanlara kıydılar

Tanklar alta koydular

Kanım içip doydular

Ağla karanfil ağla

BİR SULTAN YAŞARDI SULTANTEPE'DE

Bir de Mehmet Aslanın mânevî şahsiyetlere olan muhabbeti var. Allah Dostlarına olan sevgisi. Bunu da en güzel şekilde önce Merhum Musa Topbaş Hazretleri ile olan irtibatında daha sonra da Muhterem Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’ye gösterdiği sevgide görüyoruz. Musa Efendi ile yaptığı röportajları görüntülü olarak kaydedip o yıllarda program yaptığı Azerbaycan televizyonunda parça parça yayınlamıştır. Ona olan muhabbeti o kadar zirvededir ki Musa Efendi ile ilgili bir kitap dahi kaleme alır. Belki görüşmeleri az olmuştur ama ona olan muhabbeti ömrünün sonuna kadar devam etmiştir. İçinde kitaba adını veren Bir Sultan Yaşardı Sultantepe’de isimli şiirin de bulunduğu gezi-hatıra türünden bu kitap Mehmet Aslan’ın gözünden bir Allah Dostunu en güzel şekilde ifade eder.

Musa Efendi Hazretlerinin dâr-ı bekâ’ya irtihalinden çok müteessir olan Mehmet Aslan, onun güzel ahlâkını, şahs-i mânevîsini mısralara dökerken binlerce Musa Efendi sevenini de adeta his deryasına gark etmişti. Şöyle terennüm ediyor o Allah dostuna olan duygularını:

Hayali nûr dolu gülistân olan

Gönlü Hak sırrına tercüman olan

Misk ile yoğrulmuş pür îmân olan

Bir Sultan yaşardı Sultantepe’de.

Bütün varlığı ile Kur’ân meali

Bu ahlak içinde ehl-ü iyâli

Çiçekten iffetli gülden hayâlı

Bir Sultan yaşardı Sultantepe’de.

EMSALSİZ ÖRNEK ŞAHSİYET

Daha sonra Muhterem Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’nin ‘‘Varlık Nuru’’ isimli kitabı başta olmak üzere birçok kitabını Azerbaycan Türkçesine kazandıran yine Mehmet Aslan’dır. Son Nefes, Emsalsiz Örnek Şahsiyet Hazret-i Muhammed kitapları da bu kitaplardan bazıları.

Mehmet Aslan’ın Türkiye muhabbeti o denli zirvede idi ki Türkiye ve Türk insanını onun ifadesi ile “doğma-büyüme kardeşi” gibi bilirdi.

Sözün özü, arkada kendisinin hayırla yâd edilmesine vesile yüzlerce şâhit bırakarak aramızdan ayrıldı. Kurban bayramının arefesinde Rabbine vuslat eden bu engin gönüllü şâir, yüzlerce şiir, onlarca kitap, yüzlerce konferans ve umarız kendisine hüsn-i şehadet edecek güzel insanların sevgisini bıraktı. Belki karanfiller öksüz kaldı ama kendi milletinin ağıdını, acısını, ıstırabını koca bir dünya ile paylaştı. Gönlünde hep sevgi parıltıları vardı. Ve Allah adamlarını çok severdi.

Bu vesile ile Mehmet Aslan’a Rabbimizden mağfiret diler rûhu için bir Fatiha okumanızı istirham ederiz…

Kaynak: Salih Zeki Meriç, Altınoluk Dergisi, Sayı: 357