Zulme Karşı Son Çare

İSLAM

Allah yolunda gayretli olmanın İslâm dînindeki adı “cihat”tır.

ALLAH YOLUNDA FEDAKARLIK

Cihat, İslâm’ın muhâfazasına ve devâmına medâr olan her fiili içine alan geniş bir mânâya sâhiptir. Dolayısıyla, cihat için, düşmana karşı mutlaka silâhlı bir mücâdele yapmak gerektiği şeklinde bir düşünceye kapılmamak îcâb eder.

Nitekim âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i şerîflerde ifâde buyrulan mal ve can ile cihattan kasıt da, yalnızca silâhla savaşmak değildir. Zîrâ silâh, zulmü kaldırmak ve hakkı tevzî etmek için son çâre olarak mecbur kalındığında kullanılan bir vâsıtadır.

BÜYÜK CİHAT NE DEMEK?

Cihadın hedefi fetihtir. Fetihlerin en ulvîsi ise gönüllerin fethidir ki, bunu gerçekleştirebilmek için, başta sözlü ve yazılı tebliğ olmak üzere pek çok yol ve vâsıta mevcuttur.

Nitekim cihat âyetlerinin çokça nâzil olduğu Mekke döneminde mü’minlerin henüz ciddî bir harp gücü yoktu. Onlar, câhiliye insanlarının zulüm ve terörüne karşı İslâm’ı, yâni insanlığı, hakkı, adâleti tevzî ve tebliğ adına sâdece bir mü’min şahsiyeti sergileyebiliyorlardı. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, onların bu hâlini “büyük cihat” diye isimlendirmiştir.[1]

Bu geniş mânâsıyla cihat, Müslümanlar için çok mühim bir vazifedir. Onun ehemmiyetini şuradan da anlayabiliriz ki, Cenâb-ı Hak, bâzı emirlerinde mükellefiyetin hem nisâbını ve hem de nisbetini beyan buyurmuştur. Meselâ zekâtın, ne miktarda mala sâhip olunursa ödenmesi gerektiği belli olduğu gibi ne nisbette ödeneceği de bellidir. Namaz, oruç vs. de hep böyledir. Bunlar tâyin edilen miktarda îfâ edildiğinde insan borçtan kurtulmuş olmanın gönül huzuruna erişebilir. Lâkin, cihat için ne nisâb, ne de nisbet bildirilmiştir. Bu yüzdendir ki, sâhip olunan imkânları Allah yolunda son haddine kadar sarf etmek gerekmektedir. Zîrâ, ne kadar gayret edilirse edilsin, yine de borcun ödendiğine dâir bir kanaat sâhibi olunamaması, gayretin âzâmî derecede sarf edilmesini gerektirmektedir.

[1] Bkz. el-Furkân, 52.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları