Zengin Olup Da Dindar Kalmak Mümkün mü?

İş Hayatımız

Dindarlar genelde fakirlikten zenginliğe geçtikçe dinle irtibatları azalıyor. Bu maraza karşı ne yapmalı? Zengin olup da huzurlu bir hayat sürmek nasıl mümkün olabilir?

ASHÂBIN HAYATINA BAKIN

Altınoluk:  Deniyor ki dindarlar genelde fakirler. Yani zenginleştikçe dinle irtibatları azalıyor.

Osman Nûri Topbaş: Bu maalesef mânevî terbiyeden uzak kalmaya ilâveten, paranın ekseriyetle haram ile mâlûl bulunmasının acı bir neticesi.

Ashâb-ı kirâm, önümüzde en güzel örnek olarak duruyor. Cenâb-ı Hak bize ashâb-ı kirâmı misal gösteriyor. Onlarda dünyaya aldanıp dîni geri plâna atmak var mı?

Ten rahatlığı için dînî gayretlerden uzak kalma var mı? Bir lüks, bir israf var mı? Bir pintilik var mı? Fakir bir sahâbîye hediye edilen bir koyun başı, yedi fakir âileyi dolaşıyor. Herkes diğer muhtaç kardeşini kendine tercih ederek ona gönderiyor, neticede o koyun başı, yine ilk verenin önüne geliyor. Bu nasıl bir terbiye? Bu nasıl bir ahlâk nizâmı? Bugün o terbiyeye muhtacız.

BORCUNU ÖDEMEYEN HUZUR-U İLAHİYE HIRSIZ OLARAK ÇIKAR

Efendimiz ilâhî emirlere en çok riâyet eden kimse olmasına rağmen, ashâbına örnek olmak için, pek çok îkaz ve ihtarlarını kendi şahsına izâfe ederek buyururdu. Vefatına yakın Ravza’ya geldi. Ashâbını topladı. Hayatı boyunca bütün mahlûkâtın hakkına, beşer gücünün üstünde îtinâ göstermiş olan Allah Rasûlü:

“Ashâbım, kimin sırtına vurduysam işte sırtım, gelsin vursun!” dedi. “Kimin malını aldıysam, işte malım, gelsin alsın!” buyurdu.

Demek ki her müslüman bu hassâsiyet içinde olmalı. “Benim üzerimde bir kul hakkı var mı? Allâh’ın huzûruna ben nasıl çıkacağım? Bir yanlışlık yaptım mı, birine haksızlık ettim mi?” diye endişelenmeli.

Rasûlullah buyurur:

“Kim ödememek kastıyla borca girerse Allâh’ın huzuruna hırsız olarak çıkar.” (İbn-i Mâce, Sadakât, 11/2410)

Peygamberimiz’in hizmetini gören Mid’am isminde bir köle vardı. Efendimiz’in yükünü indirdiği sırada, nereden geldiği belli olmayan bir ok isâbet edip ölümüne sebep oldu. Müslümanlar:

“–Ey Mid’am! Cennet sana mübârek olsun! Yâ Rasûlâllah, hizmetçine şehidlik mübârek olsun!” diyerek ona gıpta ettiklerinde Allah Rasûlü:

“–Hayır, öyle değildir. Varlığım kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, Hayber günü ganimet malları paylaşılmadan önce aldığı bir kilim, şu anda onun üzerinde alev alev yanmaktadır!” buyurdu.

Bunu işiten müslümanlar çok korktular. O sırada bir kişi Peygamber Efendimiz’e bir veya iki ayakkabı bağı getirdi:

“–Yâ Rasûlâllah! Ben de ganimet malları taksim edilmeden ayakkabılarım için bu bağları almıştım.” dedi. Efendimiz:

“–Sana da Cehennem ateşinden bir veya iki bağ (yani bunlardan dolayı azap) var.” buyurdu. (Buhârî, Eymân, 33; Müslim, Îmân, 183)

Velhâsıl kim zerre kadar iyilik yaparsa veya kim zerre kadar kötülük yaparsa karşılığını görecek.

Ârif gönüller, şu hakîkati hiçbir zaman hatırlarından çıkarmazlar:

“Helâlin hesâbı, harâmın da azâbı vardır.”

KUYUMCU TERAZİSİ-ODUNCU KANTARI

Onun için Allah dostları her hâllerini, büyük bir titizlikle, âdeta kuyumcu terazisi hassâsiyetiyle tartmışlardır. Kuyumcu terazisinde miligramlar bile fark eder. Avâm ise, bunu oduncu kantarıyla bile tartsa, yine de kurtulmuş olur. Fakat bugün durum, oduncu kantarını da geçti, aştı. Nefsânî hayat ve gaflet o kadar çoğaldı ki, îman hassâsiyetleri âdeta dumura uğradı.

Bir Allah dostuna “Nefis nedir?” diye sorulur. “Gözünün önüne iki parmağını koy, bir şey görebilir misin?” diye cevap verir. Yani terbiye olmamış bir nefis, insanın kendi eliyle kendini âmâ etmesidir, kendi kendini kandırmasıdır. Bu da şundan meydana geliyor; nefsin mayasında fânîliğe isyan var. Nefis fânîliği kabul etmek istemiyor. Yaşlansa bile kabul etmiyor.

Biz, döşemelik kumaş ticaretiyle meşgul iken, bir gün mağazaya iki tane yaşlı kadın geldi. Birbirlerine “kız” diye hitâb ediyorlardı. O yaşlarına rağmen “Kız gel şuna da bak!” diyorlardı. Kılık kıyafetleri de kolejli genç kızlar gibiydi. Nedir bu? Fânîliğe isyan edercesine bir yaşayış. Gözünün önüne iki parmağını koymuş, yaklaşan ölümü görmüyor.

Sosyetik mühitlerde, kabristan gören, musallâ taşı gören yerlerde, kat fiyatları düşüyor. Niye? Ölümü hatırlattığı için. Tabut görüp de ölümü düşünmek istemiyor insanlar. Çünkü ham nefiste fânîliğe isyan var. Hâlbuki bir cenâze arabası geçerken; “Bu tabutun içinde bugün ben olabilirdim…” diyeceksin.

HUZURUN SIRRI OLAN ÜÇ HASLET

Üç şey, huzur ve saâdetin sırrıdır:

“Tevâzû, kanaat ile zenginleşmek ve ölümü sık sık tefekkür etmek.”

Gazâlî Hazretleri oğluna nasihat ediyor:

“Oğlum farzet ki bugün öldün ve dünyaya geri gönderildin. Sakın ola ki bugünün bir ânını bile boşa geçirme. Her nefesi paha biçilmez bir nîmet bil!” Yani bundan sonraki hayatını ona göre tanzim et, buyuruyor.

Velhâsıl en büyük mârifet, nefsin gafletini bertaraf edebilmek…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş/ Müslümanın Para ile İmtihanı, Erkam yayınları