Yenidoğan Bebeğe Yapılması Gereken Sünnetler

ÇOCUĞUMUZ

Yenidoğan bebeğin kulağına ne okunur? Yenidoğan bebeğe hangi sureler okunur? Yenidoğan bebeğe ilk ne yedirilir? Yenidoğan bebeğe isim nasıl konur? Yenidoğan bebek için yerine getirilmesi gereken dini vecibeler.

Yenidoğan bir çocuğun, doğumdan hemen sonra sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunması müstehaptır. Çünkü Ebu Rafi (r.a)’in rivayetine göre; “Peygamber (s.a.s) Hz. Hasan’ın kulağına doğumdan hemen sonra ezan okumuştur.” [1] Diğer yandan İbnü’s-Sünnî, Hz. Hasan’dan merfu olarak şunu rivayet etmiştir: “Kimin bir çocuğu dünyaya gelir de onun sağ kulağına ezan, sol kulağına da kâmet okursa “ümmü’s-sıbyân” diye bilinen ve çocuğun izleyicisi olan şeytanın ona zararı dokunmaz.” Ayrıca İbn Abbas da Hz. Peygamber’in, torunu Hz. Hasan doğduğu gün onun sağ kulağına ezan, sol kulağına kâmet okuduğunu nakleder.[2]

Böylece çocuğun ilk duyduğu ses ezan sesi olmuş olur. Bu ezan sesiyle şeytan ondan uzaklaştırılır. Çünkü hadislerde belirtildiği üzere şeytan ezan sesini duyduğunda dönüp kaçar.

YENİDOĞAN BEBEĞE HANGİ SURELER OKUNUR?

Çocuğun sağ kulağına şu sözleri söylemek sünnettir:

“Kovulmuş olan şeytandan onu ve neslini sana sığındırıyorum” [3] Doğan erkek çocuk olursa, âyet yine bu şekliyle okunur ve bu takdirde âyetteki dişiye ait zamirler doğan can kastedilerek okunmuş olur. Diğer yandan Hz.Peygamber’in, doğan çocuğun sağ kulağına İhlâs suresini okuduğu da nakledilmiştir.[4]

YENİDOĞAN BEBEĞE İLK NE YEDİRİLİR?

Doğan çocuğun ağzına mümkün olursa bir hurma çiğneyerek sürülmeli ve midesine ulaşmasına çalışılmalıdır. Hurma yoksa ağzına tatlı bir şey sürülmelidir.

Enes (r.a)’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ebu Talha’nın oğlu Abdullah’ı, dünyaya geldiğinde alıp Rasûlullah (s.a.s)’a götürdüm. Bana, “yanında hurma var mı?” diye sordu. Ben, “evet” deyip ona birkaç hurma verdim. Onları ağzında çiğnedi. Sonra çocuğun ağzını açtı ve çiğnediği bu hurmayı çocuğun ağzına koydu. Çocuk yalamaya başladı. Rasûlullah (s.a.s); “Ensar’ın taneli yiyeceği hurmadır” dedi ve ona Abdullah adını koydu.” [5]

YENİDOĞAN ÇOCUĞA İSİM NASIL KONUR?

İslam’da doğan çocuğa, genellikle doğduğu gece isim konulduğu gibi, üçüncü veya yedinci gecesinde ad konulabilir. Nitekim Rasûlullah (s.a.s), oğlu İbrahim dünyaya gelince; “Bu gece bir oğlum doğdu, ona atam İbrahim’in adını verdim.” [6] buyurmuştur. Bir çocuğa birden çok isim verilebilirse de, Hz. Peygamber genel olarak tek isim vermiştir.[7]

YENİ BABA OLAN BİRİ NASIL TEBRİK EDİLİR?

Çocuğun babasının şu sözlerle tebrik edilmesi menduptur: “Bâreke’llahu leke fî’l-mevhûbi leke ve şekerte’l-vâhibe ve beleğa eşüddehû ve ruzikte birrahû” (Sana bağışlanan bu çocuğunu Allah mübarek eylesin. Sen de bağışlayana şükreden bir kimse olasın. Bu çocuk büyür ve sana da onun iyiliğini görmek nasip olur İnşaallah.) Baba da kendisini tebrik edene, “Allah da senin ecir ve sevabını artırsın” gibi sözlerle duada bulunur.[8]

YENİDOĞAN BEBEĞE İSİM VERMEK SÜNNETTİR

Doğan çocuğa güzel bir isim verilmesi sünnettir. Çünkü hadis-i şerifte; “Sizler kıyamet gününde adlarınızla ve babalarınızın adlarıyla çağrılacaksınız. Bu yüzden isimlerinizi güzel koyunuz.” [9]buyurulmuştur.

İslâmî inançlara ters düşen isimleri koymak uygun değildir. Abdüşşems (güneşin kulu), Abdüssanem (putun kulu) gibi. Bu arada küfür önder ve sembollerinin adını koymak da caiz olmaz. Firavun, Nemrut, Kârûn gibi.

Şu hadis isim koyma konusunda bir ölçü vermektedir: “Allah katında isimlerin en güzeli Abdullah (Allah’ın kulu) ve Abdurrahmân (Rahmân’ın kulu)’dır.” [10] Allah Teâlâ’nın güzel isimlerine (esmâ-i hüsnâ) izafe edilen bütün isimler de böyledir. Abdülkerîm, Abdurrahîm, Abdulgafûr gibi. Hz. Peygamber’in ve meleklerin adları da bunun gibidir. Hz. Peygamber’in isimleri ad olarak kullanılabilir, fakat “Ebu’l-Kasım” künyesi kullanılamaz. Ancak Muhammed ismiyle birlikte olmadığı takdirde, bu künyenin de kullanılabileceği belirtilmiştir.[11]

PEYGAMBERİMİZİN DEĞİŞTİRDİĞİ İSİMLER

Çirkin isimlerin güzelleriyle değiştirilmesi sünnettir. Çünkü Hz. Peygamber’in, Âsıye (isyankar kadın) ismini, “sen Cemile’sin” diyerek değiştirdiği rivayet edilmiştir.[12] İlk harfi “elif”le yazılan “Âsiye”; hasta bakıcı anlamına gelir. Firavun’un mü’min olan karısının adı olan “Âsiye”nin isim olarak kullanılmasında sakınca bulunmaz. Allah’ın Elçisi, “Berre” adını “Zeyneb” olarak değiştirmiştir.[13] Bu, daha sonra Hz. Peygamber’le evlenen Zeyneb binti Cahş (r. anhâ)’dır.

Kendisinde olmakla birlikte, kişiye hoşlanmadığı şekilde lakaplar takmak caiz değildir. Kör, topal, cüce, şaşı gibi. Kur’an-ı Kerim’de; “Birbirinize kötü lakaplarla sataşıp atışmayın” [14] buyurulur. Ancak bu kimseyi sadece bu sıfatıyla tanıyabilen kimseye tanıtmak amacıyla ondan bu şekilde söz etmek caiz olur.

Sahabe lakapları gibi güzel lakaplar ise caizdir. Ömer el-Faruk (hak ile bâtılı ayıran Ömer), Osman Zinnûreyn, Hâlid Seyfullah gibi. Çünkü “el-Fârûk”; hak ile bâtılı ayırabilen, “Zinnûreyn”; iki nur sahibi yani Hz. Peygamber’in iki defa damadı olan kişi ve “Seyfullah”; Allah’ın kılıcı anlamlarına gelir ki, bunlar müslüman bir kişinin şerefle taşıyacağı lakaplardır.

Kuddûs (çok kutsal), Hâlik (yaratıcı), ve er-Rahmân (sonsuz rahmet sâhibi) gibi sıfatları isim olarak vermek caiz değildir. Çünkü bu gibi sıfatlar ancak şanı yüce olan Allah’a yakışır. Ancak bu sıfatların başına kul anlamına gelen “cabd” getirilerek isim konulabilir. Abdurrahmân “Rahmân olan Allah’ın kulu” Abdüssettar “Ayıpları örten Allah’ın kulu” isimleri böyledir.

Dipnotlar:

[1] Ebû Dâvud, Edeb, 107; Tirmizî, Edâhî, 16; A. b. Hanbel, VI, 9, 391, 392. [2] Bu son iki haberi Beyhakî rivayet etmiş, fakat “senetlerinde zayıflık vardır” demiştir. Ancak sadece ezandan söz eden hadisin sıhhatinde şüphe yoktur. [3] Al-i İmran, 3/36. [4] Zuhaylî, age, III, 640, 641. [5] Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 45, Akîka, 1, Edeb, 109; Müslim, Edeb, 23-28; Tirmizî, Menâkıb, 44. [6] Ebû Dâvud, Cenâiz, 24. [7] Bk. Buhârî, Menâkıb, 17; Müslim, Fazâil, 124. [8] Şirbinî, Muğnî’l-Muhtâc, IV, 296. [9] Ebû Dâvud, Edeb, 61; Dârimî, İsti’zân, 59; A. İbn Hanbel, V, 194. [10] Buhârî, Edeb, 105, 106; Müslim, Âdâb, 2; İbn Mâce, Edeb, 2. [11] bk. Buhârî, İlim, 38, Menâkıb, 20, Edeb, 106, 109; Müslim, Edeb, 1, 36-5,8; Tirmizî, Edeb, 68; İbn Mâce, Edeb, 33. [12] bk. Buhârî, İlim, 38, Menâkıb, 20, Edeb, 106, 109; Müslim, Edeb, 1, 36-5,8; Tirmizî, Edeb, 68; İbn Mâce, Edeb, 33. [13] Müslim, Edeb, 14, 15; Tirmizî, Edeb 66; İbn Mâce, Edeb, 32. [14] Hucûrat, 49/11.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları