Müslüman Bir İş Adamı Nasıl Olmalı?

HAYATIMIZ

Bizler fakir-fukarâya acırız. Aslında en çok acınacak olanlar, işçisine zulmeden patronlar. Zira bugün çalışma hayatında yaşanan problemlerin büyük bir bölümü, işçi haklarına ehemmiyet göstermeyen patronların adaletsiz tutumlarından kaynaklanıyor.

EMRİNİZ ALTINDAKİLERE ADALETLİ OLUNUZ!

Rasûlullah -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz vefat ânında dahî iki şey üzerinde şiddetle durdu. Hattâ râvî diyor ki:

“Allah Rasûlü’nün sesi kısılmıştı, sesi duyulmaz hâle gelmişti, buna rağmen Allah Rasûlü sözlerini tekrar tekrar söylüyordu.”

Birincisi; Cenâb-ı Hakk’a karşı kulluk vazifemiz olan “Namaz, namaz, namaz!”

İkincisi ise; “Emriniz altındakilerin hukukuna dikkat edin!buyuruyordu.

MÜSLÜMAN BİR İŞ ADAMI NASIL OLMALI?

Ashâb-ı kirâm sırf bu hukuk endişesiyle birçok harp esirini âzâd ettiler. Müslüman bir işadamı da, emri altındakilere yediğinden yedirecek, içtiğinden içirecek. Aşırı yük vermeyecek. Ki bu hukuku, İslâm yalnız insanlara değil hayvanlara bile verdi. Efendimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem- binek hayvanları üzerinde oturmuş, sohbet eden bir grup gördü. Onlara:

“Hayvanlarınıza, onları yormadan güzelce binin ve (kullanmadığınız zaman da) güzel bir şekilde istirahat ettirin. Onları yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız için kürsü edinmeyin (sırtlarında durarak sohbet etmeyin). Nice binilen hayvan vardır ki sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Tebâreke ve Teâlâ’yı ondan daha çok zikretmektedir.” buyurdu. (Ahmed, III, 439)

KÖLE SAHABİYE İNEN AYET

Hucurât Sûresi’nde; “… Allâh’ın huzûrunda sizin en ekreminiz (en değerliniz), en çok takvâ sahibi olanınızdır...” (el-Hucurât, 13) âyeti var. Bu âyetin iniş sebebi bir köledir. Çok câlib-i dikkattir. Mâlûm, o dönemde harp hukuku gereği, esirler köle diye satılıyordu. O köle Müslüman olmuştu.

“Beni satın alacak kişiden benim de bir talebim var.” demişti.

“Ezan okunduğunda beni serbest bırakacak, gideceğim Allah Rasûlü’nün arkasında namaz kılacağım.” diyordu.

Öyle de oldu. Efendimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem- her Ravza’ya girişinde, gözü-gönlü o köleyi arardı. Bir gün kölenin sahibine:

“–Köleni göremiyorum, nerededir?” diye sordu.

“–Yâ Rasûlâllah, çok hasta.” cevabını alınca Efendimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem- bütün sahâbîleri yanına alarak:

“–Haydi, köleyi ziyarete gidiyoruz.” dedi. Bir müddet sonra yine köleyi göremedi. Efendimiz yine sahibine, kölesinin nerede olduğunu sordu. Bir iş mi verdin, namaza gelme hakkını mı gasp ettin, dercesine…

“–Yâ Rasûlâllah, canı gırtlakta, sekerat hâlinde.” cevabını alınca da Efendimiz yine:

“–Haydi öyleyse, hepimiz köleyi ziyarete gidiyoruz.” dedi. Vefat edinceye kadar Efendimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem- kölenin yanından ayrılmadı. Vefat edince de Efendimiz köleyi yıkattırdı, defnedilinceye kadar mezarının başında bulundu. Mekkeli Muhâcirler;

“–Biz îmânımızı korumak için, evimizi-yurdumuzu terk ettik, canımızı ve malımızı fedâ ettik, Allah Rasûlü’nün bu köleye alâkası bize alâkasından daha fazla oldu.” dediler. Medîneli Ensâr;

“–Biz de canımızı ve malımızı Allah yolunda bezlettik, lâkin Allah Rasûlü’nün bu köleye alâkası bize alâkasından daha fazla oldu.” dediler. Bunun üzerine;

“…Allah katında sizin en ekreminiz (en değerliniz), en çok takvâ sahibi olanınızdır...” (el- Hucurât, 13) âyeti nâzil oldu. Yani bu âyet, yüksek mevkî sahibi, varlıklı bir kişi için inmedi. Bir köle için indi. Zâhiren bir köle idi fakat hakîkatte bir takvâ sultânı idi.

Zira o köle ücret olarak sadece Allah Rasûlü ile beraberliği istedi. Bu beraberliği Allah Rasûlü ile beraber secde edebilmek için istedi.

Kaynak: Sâdık DÂNÂ, İslâm Kahramanları, Erkam Yayınları, 2011, İstanbul