Türkiye’nin Sorunlarını Çözecek Formül

TARİHİMİZ

Târih ilmini sadece kuru bir vak’alar mecmûası sanmak ve öyle telâkkî etmek, büyük bir hatâdır. Gerçek târih ilmi, çeşitli hâdiseler, sürprizler ve mâcerâlar ile dolu toplumların hayatiyetlerinde hak veya bâtılın doğru veya yanlışın asıl zemînini gösteren mübârek bir ilimdir.

Bir millet, gerçek târihini ve maddî-mânevî rehberlerini tanıyıp bunları yerli yerince takdîr ettiği müddetçe ileri millet, büyük millet demektir. Yetişen yeni nesiller, kendi târihlerini, başkalarının târihlerinden daha iyi bilir ve geçmişten gerekli ibretleri alırsa, gelecekten endîşe edilmez! Şâyet târihine yüz çeviren, üstelik onu kötüleyen, maddî-mânevî rehberlerini tanımayan, böylece özüne yabancılaşan ve muhteşem bir mîrâsa nankör bir vâris olarak geçmişteki büyük kahramanlarını hâin, hâinleri de kahraman olarak îlân eden bir nesil yetişirse, istikbâl karanlık ve endişe verici olur. Çünkü mâzîye istinâd etmeyenlerin geleceği, hiçbir zaman emniyet altında olmamıştır. Dolayısıyla köklerimiz mâzîye, dallarımız istikbâle uzanmalıdır.

GERÇEK TARİH

Târih ilmini sadece kuru bir vak’alar mecmûası sanmak ve öyle telâkkî etmek, büyük bir hatâdır. Gerçek târih ilmi, çeşitli hâdiseler, sürprizler ve mâcerâlar ile dolu toplumların hayatiyetlerinde hak veya bâtılın doğru veya yanlışın asıl zemînini gösteren mübârek bir ilimdir. Cemiyetlerin hâl ve geleceğine mükemmel bir sûrette düzen verebilmek, târihin önümüze koyduğu hâdiselerin sebeb ve neticelerinin mukâyesesini yapabilmek için bu zemîni doğru olarak tanımak ve ondan gerekli ders ve ibretleri alarak değerlendirme yapmak şarttır.

TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE DÜŞEN MİLLETLER

Yüce kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm de, insanlığa, geçmiş toplulukların yaşamış bulundukları menfî veya müsbet çeşitli hâdiselerin hikmet ve ibretlerini bu sebeple nakletmektedir. Meselâ zulüm, haksızlık ve Allâh’a isyân eden milletlerin, kahr-ı ilâhîye dûçâr olarak hazîn bir âkıbet ile târihin çöplüğünde kayboluşlarını şöyle bildirir:

“Onları, sonradan gelen ümmetler için ibret verici bir geçmiş ve misâl yaptık.” (ez-Zuhruf, 56)

“Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi...” (ed-Duhân, 29)

Buna mukâbil Cenâb-ı Hakk, ilâhî istikâmetten ayrılmayıp dînde sebât eden ve tevhîdi bayrak edinerek hidâyeti dünyânın dört bir köşesine taşıyan milletlerin de âbâd olduğunu Kur’ân-ı Kerîm’de beyân buyurur ve:

“... Yeryüzüne sâlih kullarım vâris olacaktır!” (el-Enbiyâ, 105) va’dinin birçok tahakkuk sahnesini gözler önüne serer.

İBRET ALMANIN EHEMMİYETİ

Bu da gösteriyor ki, doğru veya yanlış olan davranışları müşahhas hâle getiren ve bu sûretle onlardan istifâdeyi kolaylaştıran şu Kur’ânî metottan müstağnî kalınamaz. Bu husûsta alınması gereken ibretlerin ehemmiyetini merhûm Mehmed Âkif, ne güzel aksettirir:

Târihi tekerrür diye târîf ediyorlar,

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi!..

Târih arşive dayanır. Osmanlı gibi büyük bir medeniyete âid vesîkalar yeni yeni elden geçirilirken, yapılan kasıtlı veya câhilâne ithamların hiçbir kıymeti olmadığı gitgide ortaya çıkmaktadır.

Târihleri zengin, medeniyetleri azametli milletler, büyük milletlerdir. Bugün birçok san’at eserleri meydana gelse de, Süleymâniye, yine muazzam ve vakûr bir eser olarak kalacaktır. Nitekim şurası bir gerçektir ki, bugün dahî umûmiyetle turistlerin en çok rağbet ettikleri, oturup hayranlıkla seyrederek rûhlarını dinlendirdikleri yerler, yine Osmanlı eserleridir.

OSMANLI DEVLETİ’NİN DEHASI

Yerli ve yabancı araştırmacılar, halâ bu cihân devletinin dehâsını anlamak ve bundan istifâde etmek için gayret sarfetmekte, öğrendiklerinden hisse almaya çalışmaktadırlar. Bu sebebledir ki arşivlerimiz, yerliden çok yabancı ilim adamları ile dolup taşmaktadır. Bu da gösteriyor ki, yirmibirinci asra girerken yeni nesillere, şeref ve şanla dolu kültür ve medeniyetimizi ve bunları meydana getiren mânevî yapımızı tanıtıp, o ihtişamlı yolda yürümek mecbûriyetindeyiz.

Nasıl ki, dünyâ târihinin dünü ve bugünü, Osmanlı târihi bilinmeden anlaşılmaz ise, Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu hassas ve her an patlamaya hazır bölgelerinin mes’eleleri de Osmanlı târihinin akışı bilinmeden anlaşılamaz. Aynı şekilde İslâm dünyâsının yaşamakta olduğu bunalımların kurtuluş çâreleri de Osmanlı târih mîrasının doğru olarak tedkîk ve araştırılmasına bağlıdır.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İbret Işıkları, Erkam Yayınları