Türkiye'den Geldiğimizi Görenler Ağlamaya Başladı

RÖPORTAJ

Başta İstanbul’daki mülteciler olmak üzere ülkemizin farklı bölgelerine yerleşen Suriyeli muhacir kardeşlerimize hayırseverlerin de destekleriyle yardımlarına devam eden Aziz Mahmud Hüdâyî Vakfı, son olarak 16-17 Mayıs tarihlerinde iki tırlık insani yardım malzemesini Kilis Öncüpınar üzerinden Azez’deki kamplarda yaşam mücadelesi veren mültecilere ulaştırdı. İslamveihsan olarak konuyla ilgili detaylı bilgi almak için bölgeye giden ekipte yer alan Aziz Mahmud Hüdâyî Vakfı İnsani Yardım Birimi çalışanı Serkan Bayrak Bey’le konuştuk.

Röportaj: Abdullah Güner, İlyas Ceyhan

Serkan Bey öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

İsmim Serkan Bayrak. 33 yaşımdayım, Ordu Ulubeyliyim. Toplamda 10 yıldır Hüdayi Vakfı'nda hizmet etmekteyim. Son dört yıldır Hüdâyi Vakfı İnsani Yardım ve Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü'nde Planlama ve Raporlama Yöneticisi olarak çalışmaya devam ediyorum.

Birim olarak hem İstanbul’da hem kamplarda düzenli yardımlarınızın devam ettiğini biliyoruz. En son hangi bölgede yardımlarınız oldu?

En son İstanbul Küçük Çamlıca’daki depomuzdan yüklenen iki tır yardım malzemesini Kilis Öncüpınar sınır kapısından Azez’deki kamplara ulaştırdık. Tabi Kilis kendi nüfusundan iki kat fazla Suriyeli muhacir kardeşimizi misafir eden ensar bir şehrimiz.

Son aylarda Suriye tarafından düşen füzeler nedeniyle şehir diken üstünde insanlarda endişe hakim. Normal hayatın akışı ve insani yardım faaliyetleri haliyle yavaşlamış durumda. Buradan da başka bölgelere geçici bir göç hareketi başlamış görünüyor.

Bölgede ve kamplarda ne tür yardımlarınız oldu?

Tabii ki her yaptığımız yardımda olduğu gibi yardımların çoğunluğu gıda malzemelerinden oluşuyordu. Ayrıca çocuk bezi ve temizlik malzemeleri de yardım paketleri içerisinde yer alıyordu. Yardımları valilikten aldığımız izinle Kızılay kontrolünde sınırın öbür tarafındaki Azez’de bulunan çadır kentlerde kamplarda iki gün boyunca dağıttık.

Bize oradaki durumu, şartları biraz anlatabilir misiniz?

Öncelikle hava İstanbul’a göre çok sıcaktı, biz gittiğimizde 36 derece sıcaklık vardı. Zeytin bahçelerinde her ağacın altı bir çadır, yeterince gölgelik yok.  Burada bombalamalardan dolayı insanlar zeytin ağaçlarının dibine çadır kurmuşlar ve düzensiz bir yerleşim oluşmuş bölgede.

Çadırların yazın sıcaklığın 50 derece olduğu zaman daha çekilmez bir hal aldığı söyleniyor. Biz oraya iki gün için gittik ama o sıcağa dayanamadık. Kışında soğuk ve çamur olduğu söyleniyor. Burası açık bir cezaevi gibi; imkanlar kısıtlı, temizlik ve tuvalet ihtiyacını gidermek önemli bir problem. Tabii burada aynı zamanda korku ve endişe de hakim, uçak ve bomba sesleri her an duyulabiliyor.

Yardım dağıtım esnasında sizi şaşırtan, duygulandıran bir şey yaşadınız mı?

Şunu söyleyebilirim. Üzerimizdeki yardım kuruluşu yeleğimizdeki Türk bayrağını görenlerin sevinç gözyaşları görülmeye değerdi. Yardım için Türkiye’den geldiğimizi görenler bulunduğu yerde ağlamaya başladı. Belki bu insanlarla aynı dili konuşamıyorduk ama gönül dili ve yüz ifadelerimizle birbirimizi anlayabiliyorduk. Tabii çok zor bir durum baktığınızda. Bazen bazı serzenişlerde bulunan kardeşlerimiz çıkıyor “Gelmeselerdi, ne işleri var burada, etrafımız Suriyelilerle doldu” gibi ama aslında bize düşen böyle konuşmak yerine empati yapmak, onları anlamaya çalışmak ve madem geldiler 'ben ne yapabilirim bu Tanrı misafirlerine' diye düşünmek ve harekete geçmek olmalı.

Çevremizde gördüğümüz ve etrafta duyduğumuz bazı kötü örnekler bizleri bu kardeşlerimize yardım yapmaktan alıkoymamalı. Düşünebiliyor musunuz üzerinize bombalar yağıyor, kendinizi savunacak gücünüz, imkanınız yok; eşinizi, dostunuzu, sevdiklerinizi, evinizi, işinizi, kısacası tüm kurulu düzeninizi kaybedip bir ovada, bir tarlada kurulan çadırlarda yaşamak zorunda kalıyorsunuz. İnşallah bir gün bu sıkıntılar biter, savaş sona erer ve bu kardeşlerimiz tekrar kendi topraklarında yuvalarına kavuşur.

Azez kamplarından önce katıldığınız başka yardım organizasyonları oldu mu?

Daha önce de vakfımızın insani yardım biriminin birkaç organizasyonunda bulundum. İlk olarak savaşın ilk yıllarında Osmaniye’deki ailelere ayni ve nakdi yardımların dağıtım ekibinde yer aldım. Daha sonra Şanlıurfa’da, İstanbul’da ihtiyaç sahibi oldukları tespit edilen ailelere kuru gıda, temizlik malzemeleri, halı, soba, kömür, çamaşır makinesi, buzdolabı gibi insani yardım malzemelerinin dağıtımında yer aldım.

Hüdayi Vakfı’nın yurt içinde olduğu gibi yurt dışında da aynı insani, sosyal ve dini hizmetleri ifa ettiğini biliyoruz. Yurt dışında da bu hizmetlerde yer aldınız mı?

Evet, bu hizmetlerin yurt dışı kısmında da yer almak vakfımız aracılığıyla nasip oldu. 2015 yılının Aralık ayında Afrika ülkelerinden Uganda’da hayırseverlerin bağış ve destekleriyle inşaası tamamlanan üç su kuyusunun açılışına yerinde şahit olduk. Bu gezimizde ayrıca yeni Müslüman olan ailelerin çocukları ile Kur’an kursu öğrencilerine kıyafet dağıtılmasına yardımcı olduk.

Son olarak neler söylemek isterseniz, zor durumda olan yardıma muhtaç aileleri hem İstanbul’da hem kamplarda hem de Afrika’da yerinde gördünüz, bu konuda bir mesajınız var mı?

Efendimiz (s.a.v.) "Komşusu açken tok yatan bizden değildir." buyuruyor. Gelişen teknoloji ile birlikte iletişim ve ulaşımın kolaylaştığı günümüzde bu düsturu daha ileri bir aşamaya taşımamız ve “komşumuz artık yanı başımızda oturan değil, durumundan haberdar olduğumuz herkestir” şuuruyla nerede bir mazlum ve yardıma muhtaç kardeşimiz varsa ona yardım elimizi uzatmalıyız.