Tohumun Yolculuğu

EZCÜMLE

Tabiatta gören gözler için ibret alınmayacak hiçbir şey yoktur. Bu anlamda bir mücadele, mücahede ve kemal yolculuğu olarak tarif edebileceğimiz insan hayatının tohumdan başlayarak göğe dallarını salan ve meyve vererek başka tohumlar saçan ağaçların yolculuğu ile benzerliği ilgi çekicidir.

Her tohum kabuğunun içinde bir ağaç potansiyeli taşımaktadır. Toprağa düşmeden önce bu potansiyel tohumun kabuğu ile korunur ve bozulmadan, çürümeden toprakla buluşabilir. Bununla beraber aynı kabuk, tohumdaki ağaç potansiyelinin ortaya çıkması için bir engeldir de. Toprağa düşen tohum, toprak ve suyla hemhal olduğunda, kabuğunu aşıp filizlenebilir. Filizlenip kabuğunu aşan tohuma dikkat edildiğinde bir tarafı toprağın derinliklerine doğru harekete yönelirken diğer tarafının toprağın yüzeyine doğru yöneldiği görülecektir. Bu iki hareket de birbiri için, birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Toprağın derinliklerine inen kökler hayat suyunun arayışında iken sonrasında gövdeleşecek bölüm ise toprağın üstüne, güneşe doğru yolculuğunu sürdürür. Fidan halini alan tohum, artık içindeki gizli ağaç hazinesini gün yüzüne çıkarmıştır. Artık göğe doğru yükselecek, gövdesi kalınlaşacak, dalları uzayacak, yaprakları yeşerecek ve en sonunda meyve verecektir. Bu meyveler aynı zamanda birer tohumdurlar. İçlerinde, kendisi gibi, ağaç cevherini taşıyan tohumlar…

Hakikate şehadet ile tutunabilen insan da bu şehadete bağlılığı ölçüsünde iman meyvelerine sahip olabilir. Köklerinden dallarına sürekli hareket halinde olan ağacın merkezini koruması gibi, insan da daima şehadetine bağlı olmalıdır.

AMAÇ MEYVE VEREN AĞAÇ OLABİLMEK

Maksat meyve veren ağaç olabilmektir. Hz. Mevlana şöyle buyurur: “Zahire nazaran, o dal budak meyvenin aslıdır. Vêlakin batına nazaran, dal budak meyve için vücud bulmuştur.  Eğer meyveye meyl ve ümidi olmzsa idi, bahçıvan hiç ağacın kökünü diker miydi?” Ağacın mücadelesi, çeşitli merhalelerden geçip toprağın üzerinde göğe uzanmanın yanında, kendisi gibi ağaçların tohumunu taşıyan meyveleri verebilme mücadelesidir. Yemyeşil yaprakları ve dallarından sarkan meyveleriyle yaşar, kendisinden nasiplenenleri yaşatırlar da. İşte hakikatten beslenerek nefsini bilen, ‘Kökü sapasağlam, dalları da semada olan’ (Kur’an, 14:24)  ağaç ile özdeşleştirilen insan-ı kâmil de Hakk’tan aldığını halka bir meyve gibi sunar. Bu meyve hakikatin lezzetini taşımakla birlikte bir tohumdur aynı zamanda. İnsanı, insan-ı kâmil yolculuğuna yönelten bir tohum. Nasıl ki ağaçtan maksat meyve ise insan için de maksat kâmil bir insan olma gayretinde bulunmaktır.  Gaybî Sunullah Efendi meşhur mısralarında bu hakikati veciz bir şekilde ifade eder: “Ağaç oldu bu âlem/ Meyvesi oldu Âdem/ Maksûd olan meyvedir/ Sanma ki ağaç ola!”

İNSANIN KEMAL YOLCULUĞU

Muzaffer Ozak Efendi Hazretleri, insanın kemal yolcuğunu yine ağaç misali üzerinden şu güzel ve hikmetli sözlerle anlatıyor: “Ağaçtan murâd meyvedir. Ağacın kökü de gövdesi de, dalları da, yaprakları da meyvenin ortaya çıkması içindir. Meyveden murâd ise o meyvenin özüdür. Sapı, kabuğu, çekirdeği hep o özü ortaya çıkarmak ve muhâfaza etmek içindir. Meyveyi bırakıp ağacın dalıyla yaprağıyla uğraşan akılsız değildir de nedir? Ya meyvenin özünü bırakıp da sapıyla, çöpüyle, kabuğuyla oyalanan kimselere ne demeli?

Kaynak: Rabia Brodbeck, Altınoluk Dergisi, Sayı: 404