Ticaret Ahlakı Nasıl Olmalıdır?

İş Hayatımız

İslam’a göre ticaret ahlakı nasıl olmalıdır?

Bizler, malı meşrû yollardan kazanmakla mükellefiz ve meşrû yerlere sarfetmeye de mecbûruz. Ârif bir tüccâr, dünya ticâretini devâm ettirirken daha büyük olan âhiret kazancını yâni ticâreten len-tebûr’u ihmâl etmeyecek, ebedî saâdeti düşünüp ilâhî yoldan ayrılmayacaktır.

İSLAM’DA TİCARET AHLAKI

Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem buğday satan bir adama rastladı. Satıcıya:

“–Nasıl satıyorsun?” diye sordu.

Adam da kendince anlattı. O esnâda Rasûlullâh sallâllâhu aleyhi ve sellem’e:

“–Elini onun (buğdayın) içine daldır!” diye vahy (işâret) edildi.

Allâh Rasûlü sallâllâhu aleyhi ve sellem de elini daldırdı ve buğdayın ıslak olduğunu gördü. Bunun üzerine:

“–İnsanların görmesi için ıslak olanı üst tarafına koysaydın ya! Aldatan bizden değildir.” (Müslim, Îmân, 164) buyurdu.

Hadîs-i şerîfte ifâde edildiği üzere İslâm iktisâdî sistemi, ticâretin temelini doğruluk ve dürüstlükle ferd ve cemiyete hizmet anlayışı üzerine kurmuştur.

Malın, üreticiden tüketiciye intikâli demek olan ve sermâye kadar gayreti de gerektiren, üstelik kâra olduğu kadar zarâra da dönüşme ihtimâli bulunan ticârî faâliyet, malın, fâidesini artırdığı cihetle helâl kılınmış, hattâ teşvîk edilmiştir. Hazret-i Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem’in mübârek lisânından, “Kazancın onda dokuzunun ticârette olduğu...” husûsunun ifâde edilmesi düşünülürse, bu teşvîkin derecesi daha kolay anlaşılabilir. Diğer taraftan İslâm inancının dayandığı beş temel amelî esâsın hac ve zekât gibi en ehemmiyetli iki tanesi, zengin olan mü’minlere mahsustur ki, bunlar da aynı zamanda meşrû yoldan zengin olmanın teşviki mâhiyetindedir. Hadîs-i şerîfte ifâde buyrulan:

“Veren el, alan elden üstündür.” (Buhârî, Zekât, 18) şeklinde verici olmaya yönlendiren hüküm de, bu istikâmette değerlendirilebilir.

ÜMMETİN EN BÜYÜK FİTNESİ!

Bununla beraber mal ve serveti elde etmenin en önemli vâsıtası olan ticârette:

“Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi maldır.” (İbn-i Hanbel, IV, 160) hadîs-i şerîfi akıldan çıkarılmamalıdır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları