Terbiyenin En Verimli Çağı

ÇOCUĞUMUZ

Terbiyenin en verimli çağı, çocuğun ilk yaşlarıdır. Bu sebeple çocuğun eğitimi, öncelikle ana kucağında ve baba ocağında başlar. Anne-babanın ağzından çıkan her kelime, sergiledikleri her hâl ve tavır; çocuğun şahsiyet inşâsına konulan birer tuğla mesâbesindedir. Anne-baba yüreği, çocuğun eğitim gördüğü ilk mekteptir. Yavrusunun sâlih veya sâliha bir mü’min olarak yetişmesi için gayret gösteren her anne-baba, ömürlük bir teşekküre lâyıktır.

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Küçükken terbiye görmeyen, büyüdüğünde hiç terbiye edilemez ve iflâh olmaz. Bir yaş çubuğu istediğin gibi bükebilirsin. Fakat kuru çubuğu doğrultmak için, ateşe tutmak lâzımdır.”

İnsanoğlunun ortalama 70-80 senelik ömrü, ekseriyetle çocukluk ve gençlik yıllarında atılan temeller üzerinde şekillenir. Dolayısıyla hayatın bu ilk devresi, âdeta bir ömre bedeldir.

Hakîkaten, çocukluk ve gençlik çağı, hayat ırmağının akacağı mecrâyı belirlemekte bir başlangıç teşkil ettiği için, son derece mühimdir. Zira ana vasıfları itibâriyle şahsiyetin şekillendiği bir mevsimdir. Bu mevsimde hak ve hayır istikâmetinden küçücük bir sapma bile, ileriki yaşlarda dönülmesi güç yanlışlıklara sürüklenmeye sebep olur. Bunun içindir ki atasözlerinde; “Ağaç yaşken eğilir. Demir tavında dövülür.” denilmiştir.

Yani her cevherin işlenmeye en müsait zamanını ve kıvamını bilmek ve o ânı iyi değerlendirmek îcâb eder. Bilhassa insan terbiyesinde, bu husus son derece mühimdir. Şahsiyet ve karakterin büyük ölçüde şekillendiği küçük yaşların kıymetini bilmek gerekir.

Rasûlullah (s.a.) Efendimiz buyurur:

“Doğan her çocuk (İslâm) fıtratı üzere, saf ve tertemiz doğar. Sonra anne-babası, onu yahudî, hristiyan veya mecûsî yapar…” (Buhârî, Cenâiz, 80; Müslim, Kader, 22, 23; Ahmed, II, 253)

Demek ki her çocuk, kendisini bâtıl yollara sürükleyen herhangi bir sebep olmadığı müddetçe, hidâyeti kabûl edebilecek kâbiliyet ve temâyüllerle dünyaya gelir. Fakat anne-babası veya yakın çevresi îmandan mahrum ise, onu hidâyetten uzaklaştırıp küfre sevk eder. Şâyet fâsık kimselerse, fısk u fücûra alıştırır. Çocuk büyüyüp bülûğ çağına erdiğinde de, hayatına nasıl alışmışsa, ekseriyetle o şekilde yoluna devam eder.

İmâm Gazâlî Hazretleri der ki:

“İnsan bal mumu gibidir. Terbiye ile ona -müsbet veya menfî- istenilen şekil verilebilir.”

TERBİYENİN EN VERİMLİ ÇAĞI

Tabi bu terbiyenin en verimli çağı, çocuğun ilk yaşlarıdır. Bu sebeple çocuğun eğitimi, öncelikle ana kucağında ve baba ocağında başlar. Anne-babanın ağzından çıkan her kelime, sergiledikleri her hâl ve tavır; çocuğun şahsiyet inşâsına konulan birer tuğla mesâbesindedir. Anne-baba yüreği, çocuğun eğitim gördüğü ilk mekteptir. Yavrusunun sâlih veya sâliha bir mü’min olarak yetişmesi için gayret gösteren her anne-baba, ömürlük bir teşekküre lâyıktır.

Bu yüzden, yüksek karakterli kişiler; -daha ziyâde- sâlih ve sâliha anne-babaların yetiştirdiği evlâtlardır. Böyle ebeveynlerin terbiyesiyle büyüyen çocukların öğrendikleri güzel davranışlar, tekrarlana tekrarlana ahlâka dönüşür. Fakat bunun aksine, kötü bir âile veya toplum içinde büyüyen çocuklarda da, kötü alışkanlıklar yerleşip kök salar.

Neticede bu müsbet veya menfî alışkanlıklar, insanı belli şahsiyet ve karakterlere büründürür. Artık insan umûmiyetle, kazandığı bu alışkanlıklar istikâmetinde bir hayat sürer.

Şahsiyet ve karakterin teşekkülünde, verâsetten gelen husûsiyetlerin belli bir payı vardır. Anneden, babadan, dededen, nineden vs. gelen bu husûsiyetlere göre, kardeşler arasında bile birtakım farklılıklar meydana gelir. Fizikî farklılıklar, rûhî farklılıklar, kâbiliyet ve istîdat farkları hâsıl olur. Fakat bütün bu husûsiyetler, ham ve işlenmeye muhtaç mâdenler gibidir. O istîdatların, tâlim ve terbiye neticesinde, hakka ve hayra yönlendirilmesi elzemdir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş ,Altınoluk Dergisi, 366. SAYI | 2016 Ağustos