Sükût Orucu

Oruç

Orucu, nefsânî zaaflarla zedelememek; bilhassa dili, dedikodu, gıybet, yalan, iftirâ ve mâlâyânî mevzulardan muhâfaza etmek, çirkin konuşmalara karşı da dile “sükût orucu” tutturabilmek îcâb eder.

Abdullah bin Ömer şöyle buyurur: “Namaz kılmaktan zayıflayıp yay gibi, oruç tutmaktan eriyip çivi gibi olsanız da, haram ve şüphelilerden kaçınmadığınız takdirde, Allah o ibadetleri kabul etmez.”

Oruç; güzel ahlâk ve takvâ tâlimidir. Oruç, Kurʼân ahlâkının nezâket ve zarâfetinden nasiplenmek ve âdeta meleklerin letâfetinden bir hisse almaktır. Bunun için orucun hem zâhiren hem de bâtınen bozulmaması gerekir. Bu ise, ibadetlerin rûhâniyetine zehir saçan kalbî marazlardan ve nefsânî zaaflardan sakınmaya bağlıdır. Zira makbul bir oruç, bütün uzuvların ve bilhassa kalbin iştirâk ettiği oruçtur. Allah ile beraberlik şuuru içinde tutulan oruçtur. Yüksek bir takvâ duygusuyla, insanı günahlardan, mâsiyetten ve gafletten alıkoyan bir oruçtur.

Nitekim bir hadîs-i şerîfte:

“Kim yalan konuşmayı ve yalan-dolanla iş yapmayı terk etmezse, Allah o kimsenin yemesini-içmesini bırakmasına kıymet vermez.” buyrulmaktadır. (Buhârî, Savm 8, Edeb 51)

Yani yalnızca mîdeyi aç bırakmakla kâmil mânâda bir oruç tutulmuş olmaz. Makbul bir oruç, bedendeki bütün uzuvların haram ve şüphelilerden muhâfaza edilmesi yönünde nefsin dizginlenmesini gerektirir.

İÇİNDEKİLERİ ÇIKAR!

Nitekim Rasûlullah Efendimizʼin âzatlısı Ubeyd şöyle anlatır:

İki kadın oruç tutuyorlardı. Öğle üzeri bir kimse gelerek dedi ki:

“–Yâ Rasûlâllah! Şurada iki kadın var, oruç tutuyorlar. Neredeyse susuzluktan ölecekler. (Müsâade buyurursanız oruçlarını bozsunlar.)” dedi.

Allah Rasûlü ondan yüz çevirdi, cevap vermedi. Gelen kimse sözünü tekrar etti:

“–Yâ Nebiyyallah! Vallâhi neredeyse ölecekler.” dedi. Fahr-i Kâinât Efendimiz:

“–Çağır onları!” buyurdu. Kadınlar geldiler. Efendimiz r, bir kap istedi. Kadınlardan birine vererek:

“–İçindekileri çıkar!” dedi. Kadın, kabın yarısını dolduracak şekilde kan, cerahat ve et kustu. Diğerine de aynı şekilde emir buyurunca, o da kabı dolduruncaya kadar kan ve taze et çıkardı.

ORUÇLUYKEN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Bunun üzerine Rasûlullah:

“–Bunlar, Allâh’ın helâl kıldığı şeylerden kendilerini tuttular, onlara karşı oruçlu oldular, haram kıldığı şeylerle de oruçlarını açtılar. Birbirinin yanına oturup, insanların etlerini yemeye (yani gıybet etmeye) başladılar.” buyurdu. (Ahmed, V, 431; Heysemî, III, 171)

Demek ki orucu, nefsânî zaaflarla zedelememek; bilhassa dili, dedikodu, gıybet, yalan, iftirâ ve mâlâyânî mevzulardan muhâfaza etmek, yani çirkin konuşmalara karşı ona da “sükût orucu” tutturabilmek îcâb eder.

Oruçlu iken ağza bir şey girmemesine dikkat edilmesi gerektiği gibi, ağızdan çıkan her söze de dikkat edilmelidir. Dilimiz kalplere saplanan bir diken değil, rahmet lisânı olmalıdır. Zira Kurʼân-ı Kerîmʼde işâret buyrulduğu üzere, bu dünyada ağızlarından fütursuzca her türlü haram ve çirkin sözler çıkan bedbahtların, âhirette dilleri susturulacak, kulakları, gözleri ve derileri dile gelerek işledikleri şeylere karşı onların aleyhinde şâhitlik edecektir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ramazan-ı Şerif makaleleri