Son Nefeste İmanı Korumanın Yolu

İMAN

Son nefeste imanla gitmek için ne yapmalı? Son nefeste imanı korumanın yolu..

Te­ves­sül, me­râ­mı­nı Ce­nâb-ı Hakk’ın sev­dik­le­ri hür­me­ti­ne O’na arz ede­rek du­âya mak­bû­li­yet ka­zan­dır­ma gay­re­ti­nden ibârettir. Yok­sa Hak Te­âlâ’nın sâ­lih kul­la­rı­na kud­siy­yet at­fet­mek de­ğil­dir.

SON NEFESTE İMANLA GİTMEK İÇİN NE YAPMALI?

Peygamberler ve onların bildirdikleri dışında hiç kimsenin son nefeste îmanla gidebilme teminâtı yoktur. Müʼmin, bu endişe sebebiyle hayâtını her nefes Kitap ve Sünneti yaşama gayreti içinde geçirmeli ve Yûsuf -aleyhisselâm-ʼın;

“…(Ey Rabbim!) Beni Müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!” (Yûsuf, 101) niyâzını gönlünden ve dilinden düşürmemelidir. Levh-i Mahfûzʼa bakıp onu okuyacak makâma erdikten sonra bile nefsine mağlûp olup ebedî hüsrâna uğrayan Belʼam bin Bâûrâʼnın hâlini hiçbir zaman unutmamalıdır. Yani kul, hangi makamda olursa olsun, kendi âkıbetini bile tâyinden âcizdir; dâimâ Rabbinin lûtfuna muhtaçtır.

Rabbimizin bize lûtufta bulunmak için halkettiği sayısız vesîlelerden biri de, ilâhî af, rahmet ve mağfiretin âdeta tuğyân ettiği Ramazan ve bayram günleridir. Bu vesîlelere ihlâs ve samimiyetle tevessül etmek ve bu büyük fırsatları zâyî etmekten sakınmak, îman firâsetinin en tabiî bir gereğidir. Zira bu nîmetleri ziyan etmek, O nîmetleri lûtfeden Rabbimize karşı bir nankörlüktür. Bunun içindir ki Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“…Cibrîl -aleyhisselâm- bana göründü ve; «Ramazan’a erişip de günahları affedilmeyen kimse rahmetten uzak olsun!» dedi. Ben de «Âmîn!» dedim...” buyurmuştur. (Hâkim, IV, 170/7256; Tirmizî, Deavât, 100/3545)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından 2, Erkam Yayınları