Son Nefesi Îman İle Verebilme Endişesi

HAYATIMIZ

İnsan dünyevî bir diploma aldığında, o diploma, hayatı boyunca geçerliliğini korur. Fakat mânevî hayatta durum böyle değildir.

Kazanılan hâl ve makâmın her an kaybedilme tehlikesi vardır. Bu itibarla son nefese kadar, kalbî teyakkuz hâlinde bulunmak zarûrîdir. Cenâb-ı Hak da âyet-i kerîmede:

“Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluğa devam et.” (el-Hicr, 99) buyurmaktadır.

Son nefese kadar kalbî teyakkuzla kulluğun lüzûmunu îzah sadedinde, şu misal ne kadar ibretlidir:

Süfyân-ı Sevrî Hazretleri’nin genç yaşta beli bükülmüştü. Sebebini soranlara şöyle derdi:

“–Kendisinden ilim tahsil ettiğim bir hocam vardı. Vefâtı esnâsında ona telkinde bulunduğum hâlde bir türlü kelîme-i tevhîdi söyleyemedi. İşte bu hâli görmek, benim belimi büktü.”

TASAVVUFÎ TERBİYENİN EN MÜHİM GÂYESİ

Tasavvufî terbiyenin en mühim gâyelerinden biri de “havf ve recâ” (korku ve ümit) dengesi içinde, gönüllere bu hassâsiyetleri kazandırmaktır. Bunun içindir ki Hak dostları, mâneviyat semâsının yıldızları mevkiinde bulunmalarına rağmen, kendilerini dâimâ en aşağıda ve en geride görürler. Böylece amellerine ve güzel hâllerine güvenme gafletinden korunurlar. Ebedî kurtuluşları için, yalnızca Cenâb-ı Hakkʼın rahmet ve mağfiretini ümîd etme edebine bürünürler.

Nitekim İmâm-ı Rabbânî Hazretleri de, mektup yazdığı talebelerinden, son nefesini hüsn-i hâtime ile, yani îman selâmetiyle verebilmesi için duâlar taleb etmiştir. Oğluna gönderdiği bir mektubunda şöyle buyurur:

“Çocuklara merhamet edin ve onları Kur’ân okumaya teşvik edin! Üzerimizde hakkı olan kimseleri bizim adımıza râzı edin! Îman selâmetimiz için duâ ederek bize yardımcı olun!”[1]

SON NEFESİ ÎMAN İLE VEREBİLME ENDİŞESİ

İşte son nefesi îmân ile verebilmek husûsundaki bu gönül hassâsiyeti ve kulluk edebi, bütün Hak dostlarının ortak vasfıdır. Bu îman hassâsiyetini, hepimizin örnek alması îcâb eder. Bu bakımdan

bizler de; “…(Rabbim!) Beni müslüman olarak vefât ettir ve beni sâlihler arasına kat!” (Yûsuf, 101) âyet-i kerîmesini duâlarımızdan eksik etmemeliyiz.

HİÇ KİMSENİN SON NEFESİNİ ÎMANLA VERME GARANTİSİ YOK

Zira peygamberler ve onların müjdeledikleri dışında hiç kimsenin, son nefesini îmanla verebileceğine dâir bir teminâtı yoktur. Şu hâdise, bu hakîkatlerin ne kadar mânidar bir misâlidir:

Hak dostlarından Ebû Bekir Verrak Hazretleri vefât ettiğinde, bir zât onu rüyâsında görür. Hazretin benzi sararmış, dertli dertli ağlamaktadır. Bunun üzerine:

“–Yâ şeyh! Bu ne hâldir?” diye sorar. Hazret, hüznünün sebebini ifâde sadedinde şu dehşetli cevâbıverir:

“–Komşu kabirlere on cenâze getirdiler, fakat içlerinde bir tane müslüman yoktur!..”[2]

Dipnotlar: 1) İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât, III, 169, no: 2. 2) Bkz. Attâr, Tezkiretüʼl-Evliyâ, sf. 189, Erkam Yayınları, İstanbul 1984.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Müceddid-i Elf-i Sânî İmam-ı Rabbanî'den Hikmetler, Erkam Yayınları