Siz Nasıl Şu Güneş’ten Ateş Almaya Güç Yetiremiyorsanız, Ben De Aynı Şekilde Bu Daveti Terk Etmeye Asla Kadir Olamam!

Siyer-i Nebî

Kureyş’in, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) peygamberlikten vazgeçmesi için Ebû Tâlib aracılığıyla istediği müzâkere talebi.

Akîl bin Ebî Tâlib (r.a.) şöyle anlatır:

“Kureyş, Ebû Tâlib’e gelerek:

«‒Şu kardeşinin oğlu bizi meclislerimizde ve mescidimizde rahatsız ediyor, O’nu bundan nehyet!» dediler. Ebû Tâlib:

«‒Ey Akîl, git Muhammed’i bana getir!» dedi.

Gittim O’nu, Ebû Tâlib âilesinin evlerinden küçük bir evde buldum. Öğle vakti sıcağın en şiddetli ânında geldiler. Kızgın kumların şiddetli sıcağı sebebiyle yolda gölge arıyor, gölgeden yürümeye çalışıyorlardı. Yanlarına vardığında Ebû Tâlib:

“‒Bu amcaoğulların senin kendilerini meclislerinde ve mescidlerinde rahatsız ettiğini iddiâ ediyorlar. Artık onlara eziyet verme!” deyince Allah Rasûlü (s.a.v) gözlerini semâya çevirip bakışlarını sâbitlediler ve:

“–Şu Güneş’i görüyor musunuz?” diye sordular.

“–Evet” dediler. Allah Rasûlü (s.a.v):

“–Siz nasıl şu Güneş’ten bir şûle (ateş) almaya güç yetiremiyorsanız, ben de aynı şekilde bu dâveti terk etmeye aslâ kâdir olamam!” buyurdular. Bunun üzerine Ebû Tâlib, müşriklere:

“‒Vallâhi kardeşimin oğlu bugüne kadar bize hiç yalan söylemedi, haydi kalkın gidin!” dedi. (İbn-i İshâk, s. 136; Hâkim, III, 668/6467; Heysemî, VI, 15)

Bu müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz ve ashâbına karşı baskılar iyice arttı.

Hedefe varmak için her yol meşru değildir. Cenâb-ı Hakk’ın gösterdiği yoldan yürümek, tâviz vermemek lâzımdır. Hikmet ve siyâset-i şerʻiyye kavramlarının, meşrû vesîleler dâiresinde bir mânâsı vardır. Aksi takdirde sâdık ile yalancı birbirinden fark edilemez. Zira ikisi de hikmet ve siyâset isimli geniş yolu kullanabilir.

Abese sûresinin nüzulünü burada hatırlamak îcâb eder.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.