Şeytanı Kahreden Büyük Fazilet

İHSAN

Bir savaşta Allah’a ve dinine düşman olan bir kişi iman ile nasıl şereflendi ve Hakk’a dost oldu? Şeytanı kahreden ve hidayete vesile olan faziletli amel...

Öfke, nefisten kaynaklanırsa felâkettir, cinnetten bir şubedir, çirkin bir hâldir. Çünkü nefsânî bir öfke; aklı baştan giderir, insanı şeytanın oyuncağı eder. Fakat öfke Allah için olur ve îmandan kaynaklanırsa, bu takdirde şeytanı kahreden büyük bir fazîlete dönüşür.

Hazret-i Ali radıyallahu anhʼın Allah için cenk ettiği bir kâfiri tam öldürecekken o kâfirin can havliyle yüzüne tükürmesi karşısında onu öldürmekten vazgeçmesi, bu hususta hikmet dersleriyle dolu bir numûnedir. Nitekim bu yüksek fazîlete bir türlü akıl erdiremeyen düşman askeri, ölmeyi öldürmeyi unutup hayret ve dehşet içinde sorar:

“–Yâ Ali! Beni tam öldürecekken niye durdun? Ne oldu ki şiddetli bir hiddetten, târifsiz bir sükûna geçtin? Bir şimşek gibi çakmakta iken bir anda sâkin bir hava gibi duruluverdin. Bu ânî değişikliğin hikmeti nedir? Bu hâlin bana bir muammâ oldu.” der.

Hazret-i Ali radıyallahu anh şu cevâbı verir:

“–Ben ancak Allah yolunda cihâd ederim. Allah düşmanlarının başını, yine O’nun rızâsı için vururum. Buna da aslâ nefsimi karıştırmam. Sen ise yüzüme tükürerek bana hakaret etmek ve beni kızdırmak istedin. Ben o an hiddete kapılsaydım, seni, nefsime tâbî olmak gibi âdî bir sebeple öldürecektim. Hâlbuki ben, gururumu tatmin için değil, sadece Allah rızâsı için gazâ ederim.”

İşte bu fazîlet karşısında o düşman kişi îmân ile şereflenir, candan bir dost olur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Müslümanın Gönül Dünyası, Erkam Yayınları