Şan ve Şeref İslam’da

İSLAM

İslâm’dan önce birbirini yiyen kabîlelerin hayatı, tatlı bir sükûna kavuşmuştur. O öyle bir hidâyet yıldızıdır ki, kendisine tâbî olan toplulukları bütün zaman ve mekânlarda fazîlet ve medeniyetin zirvesine yükseltir.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” (el-Enbiyâ, 10)

Hazret-i Âdem’le başlayan ve Âhir Zaman Nebîsi -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’de kemâle eren İslâm’ın, Kur’ân-ı Kerîm’le vâsıl olduğu ufuk, insanoğlu için şeref ve fazîletin son merhalesini teşkil eder. Böylece, o muazzam ilâhî kitapla -lâyıkı vechile- yoğrulan gönüllerin ulaşabilecekleri mânâ ufku, akıl ve havsala ötesi enginlikleri içine alır. Zira Kur’ân-ı Kerîm’in nûruyla aydınlanmadan, Yaratanımızʼı lâyıkıyla idrâk edebilmek ve insanın, nereden gelip nereye gittiği sırrına vâkıf olabilmek mümkün değildir.

Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm, her bakımdan gözümüzün nûru, kalbimizin sürûru ve hidâyetimizin en feyizli kaynağıdır. O kurtuluş rehberi ve mânâ güneşi olan Kitâbullah (Cenâb-ı Hakkʼın kitabı), câhiliye karanlıklarına gömülmüş birer korkunç kan gölü hâlindeki bedevîlik çöllerini, nurlu medeniyet bahçelerine dönüştürmüş; düşmanlıklar, kavgalar ve cinâyetlerle dolu zulüm bataklıklarını da, din kardeşliğinin huzur ve muhabbet iklimine çevirmiştir.

İslâm’dan önce birbirini yiyen kabîlelerin hayatı, tatlı bir sükûna kavuşmuştur. O öyle bir hidâyet yıldızıdır ki, kendisine tâbî olan toplulukları bütün zaman ve mekânlarda fazîlet ve medeniyetin zirvesine yükseltir. İnsanlığın elinde, dünya hayatını cennete çeviren bu derece müessir bir vâsıta, şimdiye kadar mevcut olmadığı gibi bundan sonra da mevcut olmayacaktır…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âlemlere Rahmet: Hz. Muhammed, Erkam Yayınları