Salih Ve Kötü Kimselerin Kabirde Kaşılaşacakları Haller

İSLAM

Salih ve kötü kimselerin kabirde kaşılaşacakları haller nelerdir? Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kabir âlemine dâir verdiği haberler...

Berâ -radıyallâhu anh- da şöyle anlatıyor:

“Biz Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile bir cenâzede beraberdik. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kabrin kenarına oturup ağladılar. Öyle ki (gözyaşlarıyla) toprak ıslandı. Sonra da:

«–Ey kardeşlerim! İşte (hepimizin başına gelecek olan) şu ölüme iyi hazırlanın!» buyurdular.” (İbn-i Mâce, Zühd, 19)

Hakîkaten, ebediyet yolculuğumuzda bizi bekleyen çetin geçitler var. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbını ve onların şahsında kıyamete kadar gelecek bütün ümmetini, bu geçitlere hazır olmaları hususunda her vesîle ile îkaz buyurmuştur.

Şüphesiz ki Peygamber Efendimiz’in kabir âlemine dair verdiği mâlumâtı, bizler zihnimizdeki dünyevî intibâlarla değerlendiriyoruz. Bu sebeple de o âlemin gerçek mâhiyetini tam olarak bilemiyoruz. Nasıl ki anne karnındaki bir bebeğin dünya hayatına dâir herhangi bir mâlumâtı yoksa, bizler de ancak bu dünyaya veda edip kabre doğduğumuzda o âlemi hakka’l-yakîn derecesinde idrâk edeceğiz.

SALİH VE KÖTÜ KİMSELERİN KABİRDE KARŞILAŞACAĞI HALLER

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kabir âlemine dâir verdiği haberler, daha ziyade, bizim vazife ve mes’ûliyetimize taalluk eden hakîkatlerdir. Onlardan gerekli ders ve ibreti almamız içindir. Bu hadîs-i şerîflerden birinde Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır:

“Meyyit mezara konulur. Sâlih bir zât ise kabrinde endişesiz ve korkusuz bir şekilde oturtulur ve:

«–Sen hangi dindeydin?» diye sorulur. O:

«–Ben İslâm dînindeydim.» diye cevap verir. Sonra:

«‒Şu zât kimdir?» diye (Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hakkındaki îtikādı ve kanaati) sorulur. O da:

«–Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Allâh’ın Rasûlü’dür. O, bize Allah katından apaçık deliller getirdi. Biz de O’nu tasdik ettik.» diye cevap verir. Daha sonra:

«–Sen Allah Teâlâ’yı gördün mü?» diye sorulur. O da:

«–Hiç kimse Allah Teâlâ’yı (dünyada) göremez!» diye cevap verir.

Daha sonra onun için Cehennem tarafına bir pencere açılır. Ölü ona bakarak Cehennem alevlerinin (şiddetli hararet ve sıkışıklık sebebiyle) birbirini kırıp geçirdiğini görür. Ona:

«–Allah Teâlâ’nın seni koruduğu ateşe bak!» denilir.

Sonra onun için Cennet tarafına bir pencere açılır. Cennet’in süslerine ve nîmetleri­ne bakmaya başlar. Kendisine:

«–İşte bu güzel yer, senin makâmındır.» denildikten sonra:

«–Sen (dünyada) yakînî îman üzereydin, bu sağlam îman üzere öldün ve (kıyâmet günü) inşâallah bu îman üzere diriltileceksin.» denilir.

(Katâde -radıyallâhu anh- der ki:

“Bize nakledildiğine göre; sâlih kula kabri (o âlemin şartlarında) yetmiş zirâ‘[1] genişletilir ve çok taze nîmetlerle doldurulur. Yeniden dirilinceye kadar, böyle lûtuf ve ihsanlar içinde bulunur.”[2])

(Diğer taraftan) kötü kişi de dehşet ve korku içinde mezarında oturtulur ve ken­disine:

«–Sen hangi dindeydin?» diye sorulur. O da:

«–Bilmiyorum.» diye cevap verir. Sonra:

«–Şu zât kimdir?» diye (Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hakkındaki îtikādı ve kanaati) sorulur. O yine:

«–İnsanlar O’nun hakkında bir şeyler söylüyorlardı, ben de onu söyledim.» der. (Yani dînî konularla pek alâkası olmadığını, kalabalığa uyup insanları körü körüne taklit ettiğini dile getirir.)

Cennet tarafına bir pencere açılır. Cennet’in süslerine ve nîmetlerine bakmaya başlar. Kendisine:

«–(Îmân etmediğin için) Allâh’ın senden uzaklaştırdığı Cennet’e bak!» denilir.

Daha sonra onun için Cehennem tarafına bir pencere açılır. Oraya bakar, alevlerin birbirini kırıp geçirdiğini görür. Ona:

«–İşte bu, senin yerindir. (İslâm hakkında) şüphe üzere yaşadın, şüphe üzere öldün ve inşâallah, (kıyâmet gününde) şüphe üzere diriltileceksin!» denilir.” (İbn-i Mâce, Zühd, 32)[3]

Velhâsıl kabirde kıyamete kadar sürecek olan bu bekleyiş, âdeta bir mahkeme koridorundaki heyecan dolu bekleyiş gibidir. Lâkin herkesin mânevî durumuna göre, kimine huzur ve sürûr, kimine ise ezâ ve cefâ dolu bir bekleyiştir.

İşte ârif kullar; bu şuur ve idrâk içinde, son nefesi, kabri, Münker ve Nekir meleklerinin sorgu-suâlini ve âhiret ahvâlini âdeta hayatlarının miyârı yaparlar. Alacakları her kararda ve atacakları her adımda, bu istikbâl hakîkatlerini göz önünde tutarlar.

Zira ölüm haktır. Her fânî, sayılı nefeslerini tamamlayınca onu muhakkak tadacaktır. Dünya hayatını kabir gerçeğinden habersiz yaşamak, gündüzü akşamsız telâkkî etmek kadar abestir.

Unutmayalım ki her gün ömür takvimimizden bir yaprak daha düşüyor. Alıp verdiğimiz her nefes, bizi dünyadan biraz daha uzaklaştırıp, kabre bir adım daha yaklaştırıyor.

O hâlde düşünmeliyiz ki; bırakıp gideceğimiz fânî dünya için ne kadar, ebedî hayatın ilk durağı olan kabir için ne kadar gayret içindeyiz?..

Dipnotlar:

[1] Zirâ‘: Dirsekten orta parmak ucuna kadar bir uzunluk ölçüsü. Arşın, endâze. 68, 75 ve 90 cm.lik farklı türleri bulunmaktadır.

[2] Bkz. Müslim, Cennet, 70.

[3] Ayrıca bkz. Buhârî, Cenâiz, 68, 87; Müslim, Cennet, 70.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2021 – Şubat, Sayı: 420