Resûlullah'ın 1400 Sene Sonraki Talebeleri

PEYGAMBERİMİZ

Geçen asrın ortalarında, Hollanda’nın Lahey şehrinde toplanan bir ilim ve fikir adamları konseyi, dünyanın yüz büyük adamını tespit etmiş ve hepsi hristiyan olan seçici kurul, koydukları temel ahlâkî ölçüler çerçevesinde, en üstün insan olarak Hazret-i Peygamber’i tercih etmek zorunda kalmışlardır.

İşte asıl fazîlet odur ki, düşmanı bile onu tasdîk ve îtirâfa mecbur kala!.. Hazret-i Peygamber’in fazîlet ve büyüklüğünü, kendisine inanmayanlar bile vicdânen tasdîk etmişlerdir.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, nasıl ki azgın bir câhiliye devrine derman oldu ve onu asr-ı saâdete dönüştürdü ise, bugün de insanlığı huzûra erdirip kurtaracak olan, O’nun rahmet nefesidir.

HÂL VE DAVRANIŞLARIMIZLA O'NU TEMSİL EDEBİLMELİYİZ!

Hepimiz, Oʼnu hem idrâk etmek, hem anlatmak, hem de yaşamak sûretiyle, O en büyük ilâhî armağana teşekkür zarûreti içindeyiz. O’nun bütün âlemleri kuşatan sonsuz rahmet ve nûrunu, mâneviyattan uzaklaşmanın buhranlarıyla boğuşan âhirzamana taşıyacak birer köprü olabilmek, imkânlarımız nisbetinde hepimizin en büyük vazîfesi… O’nu bütün insanlığa dilimiz döndüğünce en güzel bir şekilde tanıtmak, O’na olan en büyük vefâ borcumuz. Özellikle de hâl ve davranışlarımızla O’nu en güzel şekilde temsîl edebilmek, biz ümmet-i Muhammed için şereflerin en büyüğü…

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allâhʼın âyetlerini okuyan, (inkârdan ve kötülüklerden) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müʼminlere büyük bir lûtufta bulunmuştur…” (Âl-i İmrân, 164)

Hakîkaten, Cenâb-ı Hakkʼın insanda tecellî etmiş bir mûcizesi, bir sanat hârikası olan Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bizim en büyük gönül servetimiz. Bütün dünya nîmetleri bizim olsa, fakat Allah Rasûlü’nü tanımamış olsaydık, bunun ne kıymeti olurdu?! Zira bu dünyadaki ömrümüz de, dünya da fânîliğe mahkûm… Fakat Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i tanıyıp O’na cân u gönülden tâbî olmanın getireceği huzur ve saâdet ise, sonsuz…

BİZLER RESÛLULLAH'IN 1400 SENE SONRAKİ TALEBELERİYİZ!

Bu itibarla ashâb-ı kirâmın gönlünde hiçbir sevgi, Allah ve Rasûlullah sevgisinin önüne geçmedi. Ne mal-mülk, ne çoluk-çocuk, ne de can sevgisi… Zira bunların hepsi dünyada kalacak, Allah ve Rasûlü’nün sevgisi ise, ebedî saâdetin gönül sermâyesi olacaktır. Hakîkaten, sahâbe neslinin en çok sevdiği, Allah ve Rasûlü idi. Efendimiz’in, candan ve maldan fedâkârlık gerektiren emirlerini bile büyük bir aşk ve vecd içinde îfâ etmeyi canlarına minnet bilirlerdi. Büyük bir îman vecdi içinde; “Anam-babam, malım-canım Sana fedâ olsun ey Allâh’ın Rasûlü!” derlerdi.

Ashâb-ı kiram, nasıl O’nun en sâdık tâkipçileri ve talebeleri idiyse, bizler de Fahr-i Kâinat Efendimiz’in 1400 sene sonra gelen ümmeti ve talebeleriyiz. Bizler için bundan büyük bir şeref ve zenginlik olamaz. O’na ümmet olma nîmetinden dolayı Cenâb-ı Hakk’a ne kadar şükretsek azdır.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Yıl: 2013 Ay: Mayıs Sayı: 80