Reci Vakası’nda Şehit Düşen Sahabiler

Siyer-i Nebî

Reci Vakası nedir ve ne zaman gerçekleşmiştir? Reci Vakası nasıl olmuştur? Reci Hadisesi’nde şehit düşen sahabiler.

Hüzeyl kabilesi Hâlid’in öcünü almak için ihânete başvurdu. 4. senenin Safer ayında Mudar’ın Adal ve Kâre kabilelerinden bir heyet Medîne’ye gelerek Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’den hoca istediler. Allah Rasûlü (s.a.v) de onlara Âsım bin Sâbit (r.a)’in emirliğinde 10 kişi gönderdiler. Kâfile, Usfân ile Mekke arasında bulunan ve Hüdât denilen yere ulaştı. Hüzeyl kabîlesi bölgesindeki Recî denilen su başında konakladılar. Bu esnâda Hüzeyl kabilesinden Benî Lıhyân kabilesi onlara saldırdı. Yaklaşık 200 savaşçı idiler. Heyet yüksek bir yere sığındı. Düşman da onların etrafını sardı:

“–Aşağı inin, elinizdeki silâhları bırakıp teslîm olun. Söz veriyoruz hiçbirinizi öldürmeyeceğiz!” dediler. Bunun üzerine Âsım (r.a):

“–Arkadaşlar! Ben, bir kâfirin sözüne güvenerek aşağı inmem!” dedi. Ardından da:

“−Allâh’ım, bizim vaziyetimizi Rasûlü’ne bildir!” diye duâ etti. Daha sonra düşmanlar, Âsım’ı (r.a) ve ona tâbî olan altı kişiyi oka tutup şehit ettiler. Âsım bin Sâbit (r.a), yaralandığı zaman:

“−Allâh’ım! Ben günün başında Sen’in dînini korudum; Sen de günün sonunda benim cesedimi koru!” diye duâ etmişti.

ARILARIN KORUDUĞU ŞEHİT

Kureyş’in bâzı ileri gelenleri, onun şehit edildiğini haber aldıkları zaman, Bedir Savaşı’nda kendilerinden birini öldürmüş olması sebebiyle, onu tanımaya yarayacak bir parçasını getirmek üzere adamlar yolladılar. Fakat Allâh Teâlâ, Âsım bin Sâbit’i (r.a) korumak için bir arı sürüsü gönderdi. Bu arı bulutu, Âsım’ın cesedini kapladı. Kureyş’in adamları, onun nâşından hiçbir şey koparmaya muvaffak olamadılar. (Buhârî, Cihâd, 170; Meğâzî, 10, 28; Vâkıdî, I, 354-363)

Akşam olup arıların dağılmasını bekleyen düşman, hiç beklemediği bir hâdiseyle karşılaştı: Birden yağmur bastırdı. Seller aktı ve Âsım’ın cesedi bu esnâda ortadan kayboldu. Düşman da Âsım’ın cesedinden herhangi bir parça koparmaya imkân bulamadı. Bu hâdiseden sonra Âsım; “Arıların Koruduğu Şehit” diye anıldı. Âsım aynı zamanda hiçbir müşrike dokunmamak ve hiçbir müşrikin de kendisine ebediyyen dokunmaması üzerine Allah’a söz vermişti. Çünkü müşrikler necistirler. O, hayatta kendisini koruduğu için Cenâb-ı Hak da vefatından sonra onu muhâfaza buyurdu. (İbn-i Hişâm, III, 163)

RECİ KUYUSU ŞEHİTLERİ

Müşrikler, yay tellerini çıkarıp teslîm olan Müslümanları kıskıvrak bağlamaya kalkınca sekizinci kişi de:

“–Bu bize yapılan ilk kalleşliktir. Vallâhi size aslâ teslîm olmayacağım. Şu şehitler bana güzel bir misâldir!” diyerek direndi. Müşrikler, onu zorla sürükleyip götürmek istedilerse de şiddetle karşı koydu. Bunun üzerine onu da şehit ettiler.

Bu on sahâbîden geriye sâdece iki sahâbî kaldı: Hubeyb ve Zeyd (r.a). Müşrikler, onları götürüp Mekke’de sattılar. Hubeyb’i, Bedir Gazvesi’nde öldürdüğü Hâris bin Âmir’in oğulları satın aldı. Hubeyb, kendisini öldürmeye karar verdikleri güne kadar onların elinde esir olarak kaldı.

Bu esâret günlerinde Hubeyb, tıraş olmak için Hâris’in kızından ustura istedi. O da usturayı üç yaşlarında bulunan oğlunun eline tutuşturup, “Git bunu esire ver!” dedi. Hâdisenin devamını kadın şöyle anlatır:

“Çocuk usturayı esire götürdü. Ben «Aman Allah’ım ben ne yaptım!» diye telaşla çocuğun arkasından koştum. Vardığımda çocuğu Hubeyb’in kucağına oturmuş onunla sohbet ederken gördüm ve bir çığlık attım. Hubeyb bana baktı:

«–Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? Ben aslâ böyle bir şey yapmam! Haksız yere cana kıymak bizim hâl ve şânımızdan değildir. Sanki beni öldürecek olan siz misiniz?» dedi.”

Hubeyb ile Zeyd’i harem bölgesinin hâricinde olan ve Mekke’ye on kilometre mesafedeki Ten’im’e götürüp mızraklayarak fecî bir şekilde şehit ettiler. (Buhârî, Meğâzî, 28, 10; Cihad, 170; İbn-i Hacer, İsâbe, I, 418)

Müşriklere esir düşen Zeyd bin Desine (r.a) ile Hubeyb (r.a) işkenceyle şehit ediliyorlardı. Rûhlarını teslim etmeden evvel her birine:

“–Hayatının kurtulmasına mukâbil senin yerinde Peygamber’inin olmasını ister miydin?” diye soruldu. İkisi de bu tâlihsiz sorunun sahibine acıyarak baktılar ve:

“–Benim çoluk-çocuğumun arasında olup Peygamber’imin burada olmasını istemek şöyle dursun, şu an bulunduğu yerde ayağına diken batmasına bile aslâ gönlüm râzı olmaz” cevabını verdiler. Bu eşsiz muhabbet manzarası karşısında hayretten donakalan Ebû Süfyan:

“–Hayret doğrusu! Ben, dünyada Muhammed’in ashâbının onu sevdiği kadar önderlerini seven başka bir topluluk asla görmedim!” dedi. (Vâkıdî, I, 360-362; İbn-i Sa’d, II, 56)

Vâkıdî, Hüzeyl kabilesinin Adal ve Kâre ile ittifak hâlinde bu tertibi yaptığı kanaatindedir.

Bedeli ne kadar ağır olursa olsun Müslüman heyetlerin İslâm’ı tebliğ için bedevî kabilelere gitmesi devam etti.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.